WhatsApp-Image-2022-04-19-at-11.31.03-1-1

SERAMİKLE BULUŞTULAR

Sanat insanın hem öğrenip hem gelişme sürecinin yardımcısıdır. Toplumsal yaşamın en önemli boyut ve unsurlarındandır. İnsan olmanın gereği varlığın bir ifadesidir. Sanat eğitiminin en önemli araçlarından biri görmeyi, işitmeyi, dokunmayı, tat almayı öğrenmektir. Sanat eğitimi bireyi görmeye bir o kadar da aramaya, sormaya, merak etmeye, yaratıcılığa yönlendirmelidir. Sanat eğitiminde amaç; sanatçı yetiştirmekten çok kişinin toplumda bir birey olabilmesi, sosyalleşebilmesi, düşünme, kavrama, sorunların üstesinden gelme ve üretme becerisi gibi pek çok özelliği kazandırmaktır.

Bazı bireylerin fiziksel ya da zihinsel yetersizlikleri onların engelli olmasına neden olur.  Özellikle zihinsel yetersizliği olan bireyler fiziksel yetersizliği olan bireylere nazaran toplumdan daha fazla soyutlanırlar. Gelişimleri normal bireylere göre daha yavaştır. Anlama, iletişim kurma, ortama uygun hareket etme, kurallara uyma konusunda sorun yaşamaktadırlar. Zihinsel yetersizliği olan bireylerin gelişiminde de sanat eğitimi önem teşkil etmektedir. Zihinsel yetersizliği olan çocukların görsel sanatlar eğitimindeki amaç; sanat eseri oluşturmak değil çocuğun bireysel gelişimine katkı sağlamaktır. Sanat çalışmaları son yıllarda gerek normal gerekse yetersizliği olan çocukların eğitiminde gittikçe daha çok önem kazanmaktadır. Çünkü sanat eğitimi tüm gelişim alanlarına önemli katkıda bulunmakta, daha sevgi dolu, rahat bir ortamda öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır. Sanat belki kavram olarak okul öncesi dönemde yetersizliği olan ve olmayan çocuklar için karmaşık gelebilir. Ancak okul öncesi dönem çocuğunun yaptığı tek şey oyundur. Oyun oynamak çocuğa büyük bir zevk verir. Sanat etkinlikleri de yetersizliği olan ve olmayan her yaştaki ve cinsiyetteki çocuklar için bir oyundur. Okulöncesi dönemde çocuklara sunulan sanat etkinlikleri arasında boyama, kesme yapıştırma, yoğurma, dans, drama yer almaktadır. Okulöncesi eğitim kurumlarında sanat etkinlikleri şu şekilde sıralanmıştır.

 *Yoğurma maddeleri; kil, tuz seramiği, kağıt hamuru, maun, plasterin, talaş hamuru, pasta hamuru vb.

 *Boyar ve boyama teknikleri; mum boyası, şeker boyası, tuz boyası, parmak boyası, sulu boya, tebeşir boyası vb.

 *Kağıt işleri; yırtma-yapıştırma, kesme-yapıştırma, katlama, pileleme, süsleme, şekil çıkarma, koparma, yuvarlama, buruşturma ve üç boyutlu çalışmalar.

 *Atık materyaller; kullanılmasında sakınca olmayan her türlü cisim ve maddeyi değişik tekniklerle kullanmadır.

Bu etkinlikler arasında çocuğun fiziksel gelişiminde büyük-küçük kas gelişimine katkı sağladığı için, yoğurma ayrı bir önem taşımaktadır. Yoğurma malzemeleri içinde yer alan kil çocuk için en doğal ve en kolay ulaşabileceği malzemedir. Kil, seramiğin ana malzemesidir. Seramik, geleneksel ve endüstriyel olmasının yanı sıra aynı zamanda bir sanat dalıdır. Seramik, kilin suyla yoğrularak, şekillendirilip, kurutulması ve dayanıklılık kazanana kadar pişirilmesi sonucu ortaya çıkan ürüne denir. Seramik eğitimi alan bir çocuk kendine güvenme, sabırlı olma, gözlem ve dikkat etme becerilerini geliştirme, özgür düşünebilme gibi pek çok yetiye sahip olmaktadır. Okulöncesi çocuklarda kendilerini ifade etmek çok önemlidir. Kendini ve işini anlatabilme, dilini ve terimleri doğru kullanma becerisini kazanmada seramik eğitiminin büyük rolü vardır. Seramik çalışmaları titizlik, dikkat ve disiplin gerektirdiği için çocuk disiplinli çalışabilme, yardımlaşma, paylaşma, eleştiri yapabilme ve eleştiriyi kabul edebilme, iş birlikçi öğrenme ve temizlik alışkanlığı kazanma gibi sosyalleşmeye yönelik davranışlar edinir.  Seramik eğitimi, Bireylerin görsel, işitsel ve diğer duyularına bağlı yargılama ve yaratma yetilerini geliştirmek, onların ilgi alanlarını kendilerine tanıtarak bu alanlarda mutluluk sağlayacak düzeyde uğraşı olanaklarını göstermek ve bunları seramik kiline aktarmaktır.  Seramik ve sanat eğitimi çalışmalarının zihinsel engelli bireylerin zihinsel ve bedensel gelişimlerine katkıda bulunan bir yardımcı eğitim faaliyeti olduğunu vurgulanmaktadır.

ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERİN EĞİTİMİNDE MÜZİĞİN VE RİTİM SAZLARIN ÖNEMİ

        Müzik Özel Gereksinimli çocuklarla iletişim kurmada yararlanılacak en etkili yollardan biridir. İnsanın duygularını ve düşüncelerini sesle ve ritimle anlatmaya yarayan bir sanattır. Müziğin özel gereksinimli çocuklar üzerindeki etkisi tartışılmaz bir gerçektir. Bebeklerin anne karnında iken duymaya başladıkları ve henüz doğum öncesi dönemde iken insan-müzik ilişkisinin başladığı söylenir.

      Öyle ki, müziğin iki ana unsuru olan ritim ve sesi çocuklar küçük yaşlardan itibaren kavrayabilmekte, annesinin ninnilerine uygun ölçülü sesler çıkarabilmekte, müzik parçasına uygun ritimde hareketler yapabilmektedir.

            Özel gereksinimli çocuklarda müzik eğitiminin önemine değinecek olursak, özel gereksinimli çocuklar müziğe karşı duyarlıdır. Bu yüzden özel gereksinimli çocuklarla iletişim kurmada yararlanılacak en etkili yollardan biri müziktir. Müzik çocukları her alanda geliştiren eğitimlerini destekleyen, farkındalıklarını arttıran ve sosyalleştiren bir unsurdur. Bireyin gelişim basamaklarının tümünde geniş yer kaplayan müzik eğitimi, özel gereksinimli bireylerin gelişiminde de aynı yeri ve önemi kapsamaktadır. Özel gereksinimli çocuklar müzik ve çeşitli ritim çalgıları ile yaptıkları çalışmalarda çok mutlu olmaktadırlar. Davul, darbuka, def ve zil gibi vurmalı çalgılarla müziğin, yaptıklarında-oynadıklarında kendilerini çok daha iyi ifade edebildikleri topluluk içerisinde özgüvenli olabildikleri gözlenmektedir.

Keman eğitimizden bir kare DOKMER

 Müzik özel gereksinimli çocukların eğitimi için de önemli bir unsurdur. Zihinsel öğrenme yetersizliği olan çocuklara verilecek müzik eğitimiyle; göz kontağı kurma, sesleri tanıma, sesleri ayırt etme, sesin kaynağını bulma, vücudunu tanıma, basit ritim tutma, basit müzikli oyunlar oynama, yeni sözcükler kazanma, müzik aletlerini öğrenme becerilerinin kazandırılması amaçlanmaktadır. Özel eğitimde müzik, bir eğitim alanı olarak düşünüldüğünde müzik eğitimi başlığı altında müzikal bilgi ve becerilerin arttırılması hedeflenmektedir. Bu hedeflere ulaşmak için özek gereksinimli olan bireylere işitsel algı çalışmaları (Ses dinleme-ayırt etme gibi),ritim çalışmaları (farklı ritim kalıpları vurma gibi), şarkı söyleme çalışmaları (sesini ve nefesini doğru kullanma gibi),yaratıcı hareket ve dans çalışmaları (müziğe göre ya da müzikle birlikte hareket etme gibi), müzikli hikaye çalışmaları(bir hikayeyi müzikle seslendirme gibi) uygulanmaktadır.

      Müzik eğitiminin özel gereksinimli çocuklar üzerinde bilişsel, duyuşsal ve fiziksel olarak uyardığı savunulmaktadır. Müziğin içinde matematiksel ritim vardır. Sağ ve sol beyin fonksiyonları üzerinde yapılan çalışmalar göstermektedir ki, en iyi öğrenme beynin iki yarı küresinin aynı anda çalıştığı durumda gerçekleşir. Müzikte de bir ritim çalgısı çalmak, beynin sağ ve sol yarı kürelerini senkronize etmektedir. Ayrıca müzik yolu ile daha hızlı, kolay ve eğlenceli bir öğrenme sağlanmaktadır. Bir ifade biçimi olan müzik, özel gereksinimli çocuklarla iletişim kurmada yararlanılacak en etkili yollardan biridir. Çocuklara öğretilen ritim çalgılarının birlikte çalınırken daha uyumlu olabilmesi ve birtakım işaretleri benimsemesi için çalgı çalmayı bir oyun haline getirerek daha keyifli bir yolla öğretilmesi gerekir. 

Bir başka açıdan bakışla müzik, ritim ve dansa göstermiş oldukları olumlu tepkiler onların üzerinde, müziğin, ritmin, dansın pozitif bir etkisi olduğunu göstermektedir. Her birey özeldir ve hiçbir çocuk bir diğerine benzemez. ‘‘Bireylerin farklılıkları bilişsel, fiziksel ve duyuşsal olarak üç grupta sınıflandırılabilir.’’ Tüm çocuklar bedensel özellikleri ve öğrenme yetenekleri yönlerinden birbirinden farklılıklar gösterir. Ancak çocuklar arasındaki farklılıklar çoğu kez fazla büyük değildir. Özel gereksinimine sahip çocukların sosyalleşme, dil kullanımı ve beden kullanımlarında müzik, ritim, dans ve eğitim sayesinde iyileşme görülmektedir.

ÇOCUĞUM İLERDE NELER YAPABİLİR?

      Eskiden okuyamaz bile denilen bu bireyler artık lise, hatta üniversite bitirebilmekte, ikinci bir dil öğrenebilmekte, çalışabilmekte, bağımsız veya yarı bağımsız hayatlar sürebilmektedirler. Bu yüzden hayallerimize sınır koymamalıyız. Bir yandan hayallerimiz sınırsız da olsa çocuğumuzu doğru değerlendirerek ayakları yere basan, gerçekçi gelecek planları yapmanın onun mutluluğunun anahtarı olduğunu da unutmamalıyız.

HER ZAMAN MUTLU OLDUKLARI DOĞRU MU?

      Zihinsel engelli olmak duygusal engelli olmak demek değildir. Down sendromlu bebekler her şeyden önce bebeklerdir. Beslenme, temizlenme, sevilme ihtiyacı duyan, acıkınca, sıkılınca ağlayan, kızan, küsen, gülen, geceleri sizi uyutmayan bebekler olacak. Down sendromlu gençler de cinsel kimlikleri bulunan, ergenlik bunalımı yaşayan, aşık olan, kalbi kırılan, kardeşi ile kavga eden, kapıları vurup bangır bangır müzik dinleyen, gülen, dans eden gençlerdir. Bizler gibi onlar da tüm duyguları yaşarlar.

Özel Öğrenme Güçlüğü

Özgül öğrenme güçlüğü (ÖÖG) bireysel olarak uygulanan standart testlerde, kişinin kronolojik yaşı, ölçülen zekâ düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda; okuma, matematik ve yazılı anlatımın, beklenenin önemli ölçüde altında olmasıdır. ÖÖG görsel, işitsel, motor duyusal alandaki özürlerden, zihinsel gelişim geriliğinden, yaygın gelişimsel bozukluklardan, fırsat eksikliği, yetersiz öğrenim gibi okula ilişkin zorluklardan, kültürel etkenlerden, duygusal bozukluk ve iletişim bozukluğundan , çevresel etmenlerden ayırt edilmelidir.  Özgül Öğrenme Güçlüğü terimi, “disleksi” (okuma alanında güçlük), “disgrafi” ( yazı alanında güçlük) ve “diskakuli” (matematik alanında güçlük) terimlerinin hepsini kapsamaktadır.

Özel öğrenme güçlüğü:

Doğuştandır.

Görme işitme sorununa bağlı değildir.

Zeka sorununa bağlı değildir.

Eğitimdeki aksamalar, sık okul değişikliği gibi nedenlere bağlı değildir.

Beyindeki bazı farklılıklar nedeniyle öğrenme süreçlerinden bir ya da birkaçında aksama olur.

Her çocuğun iyi olduğu ya da zorlandığı alanlar farklıdır.

Her çocuk kendine özgüdür.

Belirtileri Nelerdir?

Özel öğrenme güçlüğü okul öncesi dönemde bazı belirtilerle kendini göstermeye başlar. Ancak bu dönemde kesin tanı konulması güçtür.

Okul öncesi dönem belirtileri:

Konuşmanın gecikmesi ve diğer konuşma bozuklukları (kelimeleri doğru telaffuz etmekte güçlük, kelime dağarcığının yetersiz ve yavaş gelişmesi, bir şey anlatırken zorlanma, az konuşma)

Zayıf kavram gelişimi (Büyük-küçük, ince-kalın, üst-alt, iç-dış, önce-sonra gibi kavramları öğrenememe, karıştırma)

Yetersiz motor gelişim ( öz-bakım becerilerini öğrenmekte güçlük, düğme iliklemeyi öğrenememe, beceriksizlik (sakarlık), çizim veya kopyalamaya karşı isteksizlik

İlkokul dönemine ilişkin belirtiler:

Akademik başarı: Birçok alanda zeki görünmelerine karşın akademik açıdan başarısızlık yaşarlar. Başarı durumu değişkendir, bazı derslerde başarısı normal/normal üstü iken, bazı derslerde düşüktür)

  • Okuma / Yazma Becerisi: Disleksisi olan çocuklar 1. sınıfta okumayı öğrenmede zorlanırlar ve gecikirler. Diğer sınıflarda ise okumaları hız ve nitelik açısından yaşıtlarından geridir. Bazı harflerin seslerini öğrenemez, harfin şekli ile sesini birleştiremez, kelimeleri hecelerken ya da harflerine ayırırken zorlanır, sınıf düzeyinde bir parçayı okuduğunda anlamakta zorlanır, başkasının okuduklarını daha iyi anlar.
  • sınıfta yazmayı öğrenmede zorlanırlar ve gecikirler. Bazı harf, sayı ve kelimeleri ters yazar ya da karıştırırlar. “Çok” yerine “koç”, “ev” yerine “ve”, “soba” yerine “sopa”,  b-d, m-n, ı-i, 2-5, d-t, ğ-g gibi.  Yazarken bazı harfleri, heceleri atlar ya da harf/hece ekler, sınıf düzeyine göre yazılı imla ve noktalama hataları yapar, küçük-büyük harf, noktalama, hece bölme hataları, yazarken kelimeler arasında hiç boşluk bırakmaz ya da bir kelimeyi iki-üç parçaya bölerek yazarlar. Yaşıtlarına oranla el yazıları okunaksız ve çirkindir, yavaş yazarlar, tahtadaki yazıyı defterine çekerken ya da öğretmenin okuduğunu defterine yazarken zorlanırlar.
  • Aritmetik Becerileri: Sayı ve matematik sembollerini öğrenmede güçlük çekerler. Bazı aritmetik sembolleri öğrenmekte zorlanır, karıştırırlar. Sınıf düzeyine göre çarpım tablosunu öğrenmekte geri kalırlar. Dört işlemi yaparken yavaştırlar. Problemi çözüme götürecek işleme karar veremezler, yaşına uygun seviyedeki matematik problemlerini yaparken otomatik olarak tepki vermekte zorlanırlar.
  • Diğer alanlar: Sağ-sol, doğu-batı,kuzey-güney kavramlarını öğrenmede zorlanırlar. Zamana ilişkin kavramları (dün-bugün, önce-sonra, gün, ay, yıl, mevsim gibi) kavramlarını karıştırırlar. Hangi aydayız denilince salı, hangi mevsimdeyiz denilince şubat diyebilirler. Saati öğrenmekte zorlanırlar.

Haftanın günlerini, ayları, mevsimleri doğru saysa bile aradan sorulduğunda (cumadan önce hangi gün gelir, marttan sonra hangi ay gelir, haftanın dördüncü günü hangisidir gibi) yanıtlamakta zorluk çeker ya da yanlış yanıtlarlar.

Nasıl Tedavi Edilir?

  • ÖÖG yaşam boyu devam eden bir bozukluktur. Özgül Öğrenme Güçlüğünün tedavisi psiko eğitimdir. Bu eğitim okulda verilen eğitimden farklıdır. Çocuk normal bir okulda eğitimine devam ederken yanı sıra bireysel ya da grup halinde özel bir eğitime alınır.
  • Ayrıca fonetik farkındalığın arttırılması, dinleme, konuşma, okuma, yazma (dil) becerilerinin geliştirilmesi, kavram ve düşünme süreçlerinin gelişiminin desteklenmesi bu süreç eğitimi içinde yer almaktadır. Çeşitli algıları destekleyici ya da iyileştirici bu çalışmalar, akademik becerilerin eğitimi ile birlikte verilmektedir.

Özgül öğrenme güçlüğünü ortadan kaldıracak bir ilaç tedavisi bulunmamaktadır. Ancak bu sorunun yanısıra dikkat eksikliği aşırı hareketlilik, depresyon, kaygı bozukluğu gibi başka psikiyatrik bozukluklar eşlik ediyorsa bunların ilaçla tedavisi düşünülebilir.

Özel öğrenme güçlüğü olan çocukların anne babaları neler yapmalıdır?

  • Çocuğun güçlüğü kabul edin. Bunun beyindeki yapısal, işlevsel bir sorundan kaynaklandığını unutmayarak başarısızlığından dolayı çocuğu suçlamayın, yargılamayın.
  • Bu güçlüğü yenmesine yardımcı olarak terapötik eğitim ve psikiyatrik desteği sağlayın.
  • Eğitimde kazandığı becerileri evde çeşitli oyunlar ve etkinliklerle pekiştirin. Bu çocukların bir şeyi yaparak ve yaşayarak çok daha iyi öğrendiğini unutmayın.
  • Çocuğunuzun güçlüğü hakkında okulu ve öğretmenlerini bilgilendirin, işbirliği yapmaya çalışın. Özel öğrenme güçlüğünün eğitim yoluyla tedavisinin özel bir uzmanlık gerektirdiğini unutmayın. Bu yardımı sınıf öğretmeninden beklemeyin.
  • Yapacağı işler konusunda çocuğunuzu yüreklendirin, destekleyin. Kendini değerli bulması ve kendine güvenebilmesi için sizin ona bunu hissettirmeniz gereklidir.
  • Yapabileceği basit işlerden başlayarak onun zoru başarmada istekli olmasını sağlayabilirsiniz.
  • Başlangıçta çocuğunuz ile birlikte ders çalışmanız gerekebilir. Ona eşlik edin ama onun yerine ödevlerini yapmayın.
  • Yüksek sesle okumasını isteyin. O okurken mutlaka siz de dinleyin.
  • Disiplin ve kurallar konusunda kararlı ve tutarlı olun. Çocuğun öğrenme güçlüğünün olması onun kuralları öğrenemeyeceği anlamına gelmez.
  • Eğitsel tedavi yavaş ilerleyen, uzun zaman sonra sonuçlarını alabileceğiniz bir tedavidir ( en az 6 ay). Bu nedenle sabırlı olun. Tedavi süresince halen yapamadığı şeylere odaklanmak yerine olumlu değişimleri görmeye çalışın ve çocuğunuzla bunları paylaşın.

Özel öğrenme güçlüğü olan çocukları diğer çocuklardan ayıran pek çok olumlu özellik vardır. Bunları keşfedin ve geliştirmelerine yardımcı olun. Einstein, Leonardo da Vinci, Edison, Mozart, Walt Disney, Robin Williams, Carl Lewis gibi özel öğrenme güçlükleri olan ama ilgi duydukları, yetenekli oldukları alanda başarıya ulaşmış pek çok ünlü kişinin olduğunu hatırlayın.

Zihinsel Engelli Bireyler

Zeka; doğuştan var olan ve hayat boyunca deneyimlerle gelişen problem çözme gücüdür. Bu güçle insan kendisini ve çevresini anlar, olayları muhakeme eder, sonuçlar çıkarır ve uyumla hayatını devam ettirir.

Zihinsel Engellilik; doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrasında çeşitli nedenlere bağlı, genel zihinsel işlevlerde normallerden önemli derecede gerilik ve bunun yanı sıra uyumsal davranışlarda da yetersizlik gösterme durumu olarak tanımlanmaktadır.

Zihinsel engellilikte 3 temel özellik vardır:

1- Genel zeka işlevinin belirgin derecede ortalamanın altında olması.

2- Yaşadığı toplumdaki kendi yaş grubu ile kıyaslandığında toplumsal beceriler, sorumluluk, iletişim kurma, günlük beceriler ve kendi kendine yeterlilik gibi alanlarda geriliğin olması.

3-16 yaşından önce başlaması.

Konuşma, dikkat, bellek, düşünme gibi zihinsel işlevlerde belirgin bozukluk görülmekte olup, özellikte bellekte ve dikkatte görülen bozukluk belirgindir. Zihin engelliğinde, zihinsel işlevlerdeki bozukluğa eşlik eden bir durum ise uyumsal davranışlardaki yetersizliktir. Uyumsal davranışlardaki yetersizlik, bireyin kendi yaşından ve kültür grubundan beklenen kişisel bağımsızlık ve sosyal sorumluluklarını yerine getirememesi olarak ele alınmaktadır. Uyumsal davranışlara örnek olarak insanlarla iletişim kurabilme (dili anlamak), günlük yaşam aktivitelerini yapabilme (yemek yiyebilme, banyo yapabilme vb), akademik becerilerler de bulunma (okuma, yazma ve aritmetik işlemleri yapabilme) ve bir iş bulup çalışabilme örnek olarak verilebilir.

ZİHİNSEL ENGELLİLİĞİN TEŞHİS VE DERECELENDİRİLMESİ

Zihinsel engelliliğin birçok belirtisi vardır. Örneğin zihinsel engelli bir çocuk:

Oturma, kalkma, emekleme ve yürümeyi diğer çocuklardan daha geç olarak yapar.

Daha geç konuşur veya konuşmasında sıkıntılar vardır.

Öğrendiklerini çabuk unutur. Hatırlamada zorlukları vardır.

Alışverişte, para hesabında zorlukları vardır.

Sosyal kurallara uymada sıkıntısı vardır.      

Problem çözmede ve/veya mantıklı düşünmede sıkıntısı vardır.

Gebelikte ve doğum sırasında oluşan nedenler;

• Anne karnındayken bebeğin geçirdiği enfeksiyon hastalıkları. Örneğin: toksoplazma enfeksiyonu.

• Annenin hamilelikte bilgisiz ve gereksiz ilaç kullanımı.

• Annenin hamilelikte zehirlenmesi.

• Annedeki beslenme bozuklukları.

• Annenin alkol kullanımı.

• Bebeğin anne karnında iken oksijensiz kalması

• Erken doğum.

• Bebeğin anne karnındaki beslenmesinde yetersizlik.

• Zor doğumlarda bebeğin doğum kanalından geçerken oksijensiz kalması ya da travmaya uğraması.

Doğum sonrası nedenler;

• Merkezi sinir sistemi enfeksiyonları. Örneğin: Menenjit.

• Kafa travmaları. Örneğin: Yüksekten düşme.

• Havaleler.

• Yeni doğanın ağır sarılığı.

• Tiroid hormonu eksikliği

1- Zeka engelliliğinin özgün olmayan korunması, toplumun genel sağlığını ve yaşam standartlarını geliştirmekle sağlanır. Zeka engelliliği için oluşturulacak koruma programları, genel sağlık plan ve programlarına entegre edilmelidir.

2- Anne ve çocukların beslenmesi üzerinde titizlikle durulmalıdır.

3- Gebelik, doğum ve doğum sonrası iyi bir bakım mental ve fiziksel sakatlığın görülme sıklığını azaltacağından, ana ve çocuk sağlığı çalışmalarında halka kaliteli bir hizmet sunulmalıdır.

4- İnfeksiyonların ve parazitik hastalıkların önlenmesi zeka engelliliğinin önemli derecede önlenmesine katkılarda bulunacaktır.

5- Kimyasal ve fiziksel zararlı etkenlerin zararlarından korunmak için çevreyi izlemek, koruma programlarının önemli bir bölümünü oluşturmalıdır.

6- Zeka engelliliğinin kaza nedenlerini azaltmak için, küçük çocuklar için uygun çevre ve ilkyardım hizmetlerinin geliştirilmesi önemlidir.

7- Zeka gelişimini artırmak için sosyal ve çevresel eğitim stimülasyonu esastır. Bunu başaramayan aileler için uygun gözlemcilerin sağlanması gerekir.

8- Genetik danışma, prenatal teşhis, erken tanı ve uygun tedavi genetik orjinli zeka engellliliğini

Zihinsel engelliliği teşhis edilir edilmez, özürlünün tam bir tıbbi muayenesinin yanısıra aile, sosyal ve eğitim hayatıyla ilgili bilgiler aileden, okul ve hastane kayıtlarından elde edilmelidir.

Çocuklara günlük yaşam, kas kontrolü, iletişim ve sosyal yaşantı ile ilgili performanslarını ölçen testler uygulanmalıdır.

Günümüzde normal gelişim gösteren bireylerin olduğu kadar, gelişim geriliği olan bireylerinde eğitimine ve toplumsal yaşama olan katkılarına verilen önem giderek artmaktadır. Çeşitli önlemler alınarak engelliliğin oluşması engellenmekte veya en uygun şekilde rehabilite edilmektedir. Bu önlemlerin başında doğum öncesi dönemden başlayarak anne ve baba adaylarının bebeğin gelişimi ve eğitimi konusunda bilgilendirilmesi gelmektedir.

Zihinsel engelli çocuklara verilecek eğitimin planı çocuğun kişisel becerilerini artırmaya hedeflemelidir. Bu plan içerisine anne, baba, ideali her ikisi de alınmalıdır. Eğitim veren kurumların vazgeçilemeyecek elemanı özel eğitimcidir. Bunun dışında çocuğun gereksinimlerine göre fizyoterapist, çocuk hekimi, meslek terapisti, dil terapisti, psikolog, eğlence servisinin elemanları, taşımacılık eğitimi veren bireylerle, aile danışmanları bulunmalıdır.

Çocuklara okul eğitimlerinin dışında iki konuda da destek olunmalıdır: Bunlar biri sosyal aktiviteleri, diğeri de ilaç tedavisi olmalıdır.

  • Zihin engelli çocuklara sosyal yönden yapılacak destek, çocuğu tedavi edici ve daha sonra oluşacak olumsuzlukları önleyecek özelliktedir. Sosyal aktiveteler çok çeşitli olup, eğlence programları düzenleme, spor aktivitelerine katılma, yaş günü partileri yapma, hayvanat bahçelerine ziyaretlerde bulunma vb. bunlardan sadece birkaçıdır.

İlaç tedavisi zihinsel engelliğe veya gelişme geriliğiyle birlikte bulunan psikiyatrik durumlarda gereklidir. Bu durumlar şiddetli depresyon, obsesif-konvulsif hastalık, dikkat bozukluğu-hiperaktivite ya da psikiyatrik hastalıkların diğer formlarıdır. Özellikle epileptik hastalarda tedavinin düzenli olması hayati önem taşır.

Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite

DEHB, aşırı hareketlilik, dikkat sorunları ve istekleri erteleyememe(dürtüsellik) belirtileriyle ortaya çıkan bir psikiyatrik bozukluktur. Bu belirtiler sıklıkla 7 yaşından önce başlar ve çocuğun günlük yaşamını etkileyecek boyuttadır. Tanı için, bu belirtilerin akranlarına oranla daha şiddetli düzeyde olması gerekir.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu(DEHB)’nun Görülme Sıklığı Nedir?

Okul çağı çocuklarında görülme sıklığı %3–5 arasında değişmektedir. Türkiye’de her 20 çocuktan birinde DEHB olduğu düşünülmektedir. Erkeklerde kızlara oranla 2-6 kat daha fazla görülmektedir.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu(DEHB)’nun Belirtileri Nelerdir?

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocukların %20-30’unda sadece dikkat sorunları, %15’inde sadece hiperaktivite-dürtüsellik sorunları, %50-70’inde de, yani çoğunda, hem dikkat sorunları hem hiperaktivite-dürtüsellik sorunları görülmektedir. Aşağıda bu belirtiler ayrı ayrı belirtilmiştir:

Dikkat Eksikliği Belirtileri

1- Çoğu zaman dikkatini ayrıntılara veremez, okul ödevlerinde, işlerinde ya da diğer etkinliklerde dikkatsizce hatalar yapar.

2- Çoğu zaman üzerine aldığı görevlerde ya da oynadığı etkinliklerde dikkati dağılır.

3- Doğrudan kendisine konuşulduğunda çoğu zaman dinlemiyormuş gibi görünür.

4- Çoğu zaman yönergeleri izlemez ve okul ödevleri, ufak tefek işleri ya da işyerindeki görevlerini tamamlayamaz.

5- Çoğu zaman üzerine aldığı görevleri ve etkinlikleri düzenlemede zorluk çeker.

6- Çoğu zaman sürekli zihinsel çaba gerektiren görevlerden kaçınır, bunları sevmez ya da bunlarda yer almada isteksizdir.

7- Çoğu zaman üzerine aldığı görevler ya da etkinlikler için gerekli olan şeyleri kaybeder ( örneğin; oyuncaklar, okul ödevleri, kalemler, kitaplar ya da araç-gereçler ).

8- Çoğu zaman dikkati dış uyaranlarla kolaylıkla dağılır.

9- Günlük etkinliklerde çoğu zaman unutkandır.

Aşırı Hareketlilik ve Dürtüsellik Belirtileri

Aşırı Hareketlilik

1- Çoğu zaman elleri, ayakları kıpır kıpırdır ya da oturduğu yerde kıpırdanıp durur.

2- Çoğu zaman sınıfta ya da oturması gereken durumlarda oturduğu yerden kalkar.

3- Çoğu zaman uygunsuz durumlarda koşturup durur ya da tırmanır (Ergenlerde ve erişkinlerde öznel huzursuzluk duyguları ile sınırlı olabilir).

4- Çoğu zaman sakin bir biçimde oynayamaz ya da boş zamanlarını geçirme etkinliklerine katılamaz.

5- Çoğu zaman hareket halindedir ve sanki bir motor tarafından sürülüyormuş gibidir.

6- Çoğu zaman çok konuşur.

Dürtüsellik

1- Çoğu zaman sorulan soru tamamlanmadan cevabını yapıştırır.

2- Çoğu zaman sırasını bekleme güçlüğü vardır.

3- Çoğu zaman başkalarının sözünü keser ya da yaptıklarının arasına girer, örneğin, konuşmalara ya da oyunlara müdahale eder.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu(DEHB)’na Eşlik Eden Sorunlar Neler Olabilir?

1- Karşıt Olma Karşı Gelme Bozukluğu

2- Davranım Bozukluğu

3- Depresyon

4- Kaygı( Anksiyete ) Bozuklukları

5- Tik Bozukluğu

6- Özel Öğrenme Güçlüğü

7- Zihinsel Gerilik

8- İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu

9- Obsesif-Kompulsif Bozukluk

10- Uyuşturucu Madde Kullanımı

11- Otizm Spektrum Bozuklukları

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu(DEHB)’nun Tedavisi Var mıdır?

      DEHB %80-90 oranlarında tedavi edilebilir bir bozukluktur. DEHB’nun tedavisinde sık olarak kullanılan yöntemler ilaç tedavisi, bireysel eğitim, anne-baba eğitimi, aile tedavisi ve grup tedavisidir. Bu tedavi yöntemlerinden hangilerinin kullanılacağının kararı kişinin bireysel özellikleri dikkate alınarak belirlenir.

       DEHB olan çocuklar tedavi görmedikleri zaman ergenlik ve erişkinlik dönemlerinde başka psikiyatrik bozukluklar açısından daha riskli hale gelirler. Bu psikiyatrik bozukluklar içerisinde, antisosyal davranışlar, alkol-madde kötüye kullanımı, depresyon ve kaygı bozuklukları en sık rastlananlardır.

Eğitimde Psikolojinin Önemi

Özel Eğitim Merkezlerinde psikolojik destek sandalyenin bir ayağı kadar önemlidir. Özel durumu olan çocukların yaşamdaki yerlerini alabilmeleri için belli dengeleri yakalamak zorundayız. Davranış sorunları ya da zeka geriliği olan çocukların psikolojik destek almaları davranışsal gelişimlerinde olduğu kadar duygusal ihtiyaçlarının giderilmesinde de çok önemlidir.

Psikologlar sadece çocuklarla değil aileleriyle de görüşerek, yaşadıkları sorunlarla ilgili de destek vermektedir. Aynı şekilde özel durumu olan çocuğun varsa kardeşiyle görüşebilir. Engelli kardeşi olan çocuklar, sorumluluklarının getirdiği yüklerle baş etmekte zorlanabilmekte ve ilerleyen zamanlarda sorun yaşayabilmektedir.

Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Hizmetlerinde Aile Eğitiminin Önemi

Özel eğitim gereken bireylerde kalıcı davranış değişikliklerinin oluşturulabilmesinde sadece kurumların çabasının yeterli olmayacağını artık herkes bilmektedir. Bununla birlikte engelli birey ile yaşamanın, bu duruma uyum sağlamanın ve alışmanın çeşitli zorlukları bulunduğu unutulmamalıdır. Tüm bu nedenlerle özel eğitime gereksinimi olan çocuğa sahip ana ve babaların bir araya getirilerek onların etkileşimlerini güçlendirmek ve ebeveynlikle ilgili bilgilerini desteklemek amacıyla kurumlarla işbirliği içerisinde olmaları ve kurumlardaki aile eğitim programlarına katılımlarının sağlanması son derece önem taşımaktadır (13).

  • Her şeyden önce, erken eğitimde ailenin oynadığı rolün önemi ortadadır. Çocuk eğitime ne kadar erken yaşta başlarsa, eğitimden faydalanma imkanı da o kadar çok artar. Ayrıca özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanan çocukların da zamanının büyük bir çoğunluğunun ailede geçmesi nedeniyle, kurumlarda verilen eğitimin ailede devamının sağlanmasının gerekliliği ailelerce bilinmelidir.
  • Çocuğa sahip bir ailenin en önemli görevi dünyaya getirdiği çocuğu en iyi şekilde yetiştirmek olduğuna göre, aile çocuk yetiştirme konusunda ne kadar bilgili olursa çocuğunu yetiştirebilmek için yapabilecek çok şeylerinin olduğunun da o kadar farkında olur.
  • Çocuklarına nasıl davranacağını bilmeyen bir anne baba, farkında olmadan ortadan kalkmasını istediği bir davranışın oluşum sıklığının yüzde 70 artmasına ve yerleşmesine neden olabilir. Hatta birçok aile yapmış olduğu davranışlarla çoğu zaman çocuğuna zarar verebilmektedir. Bu davranışlar genellikle bilinçsizce yapılmış davranışlardır. Bu nedenle ailelerde farkındalık alanının artırılmasında aile eğitimleri anahtar rolünü üstlenmektedir. Kurumda verilen özel eğitim ve rehabilitasyon programlarının evde uygun bir şekilde devam ettirilmesi ancak ve ancak kurum – aile işbirliğinin sağlanması ile mümkün olabilir.
  • Özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinin kesintiye uğramadan devamlı bir şekilde verilmesi bu bireyler için ne kadar gerekli ise aile eğitimlerinin sürekliliği de o kadar gereklidir. Bu nedenle özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerini sunan kurumlar, eğitime ailelerin aktif katılımlarının sağlanmasında gerekli olan tüm önlemleri almak zorundadırlar.
  • Özel eğitime gereksinimi olan çocuklara verilecek eğitimin etkili ve başarılı olması, ev ve okul gibi farklı iki ortamdaki yaklaşım ve davranışların tutarlı olmasıyla yakından ilgilidir. Okulda uygulanan eğitim ilke ve yöntemlerinin ev yaşantısıyla bağdaştırılması, eğitimcinin ana ve babadan; ana babanın da eğitimciden yararlanması şeklinde kurulacak iş birliği, çocuğun eğitiminin yalnız okulda değil, evinde ve diğer sosyal çevrelerinde de süreklilik kazanmasına yardımcı olacaktır.
  • Aile eğitim programları; özel eğitim öğretmeni, fizyoterapist, çocuk gelişimi ve eğitimi öğretmeni, okul öncesi eğitim öğretmeni, sosyal hizmet uzmanı, konuşma terapisti, psikolog, psikolojik danışman, özel eğitim sınıf öğretmeni, aile ve evlilik terapisti, psikiyatrist, nörolog, fizik tedavi uzmanı, eğitim odyoluğu gibi meslek elemanlarından oluşan ekip tarafından verilmelidir. Bunun yanısıra gerektiğinde doktor ve hemşire gibi sağlık elemanlarının, üniversitelerden akademisyenlerin desteği ve görüşü de mutlaka alınmalıdır.
  • Aile eğitimlerini veren kişilerin; donanımlı ve tecrübeli olması eğitimlerin verimliliğini artırır. Yeterli donanıma ve tecrübeye sahip olmayan kişiler tarafından verilen aile eğitimleri bir takım riskleri de beraberinde taşır. Örneğin; aile yanlış bilgilendirildiğinde yanlış davranışlara yönelebilir. Bu durum da aileye yarar yerine zarar verir.

Sonuç olarak, özel eğitime gereksinimi olan çocukların eğitimine ailelerin katılımını sağlayabilmek için, aile eğitim programı uygulamaları önem taşımaktadır. Bu nedenle, aile eğitim programları, ailelerle birlikte saptanarak belli aralıklarla her yıl yeniden geliştirilerek uygulanmalıdır

Montessori Nedir?

Montessori, çocuğun bireysel becerileri ve ilgi alanlarına uygun olacak şekilde, her çocuğun farklı öğrenme hızına sahip olduğunu kabul eden, özgür eğitim bilimidir. İsmini ise yöntemin geliştiricisi olan İtalya’nın ilk kadın doktoru, Pedagog Maria Montessori’den almaktadır. 

Bu eğitim metodunun en önemli özelliği, çocuğun kendi kendine yetebilmesi ve kendi kişiliğinin oluşumu üzerine planlanmasıdır. Bunu sağlamak için iyi bir gözlem yapılmalı ve doğru materyaller seçilmelidir.

Montessori Materyalleri ve Etkinlikleri Nelerdir?

Bilinçli anne-baba ve eğitmenler, sürekli alternatif montessori etkinlikleri, montessori oyuncakları ve montessori materyalleri araştırıyorlar. Bu konuda o kadar çok alternatif var ki her gün yeni bir etkinlik, yeni bir oyuncak veya yeni bir materyal keşfetmek mümkün. Üstelik 3 yaş, 4 yaş, 5 yaş… 10 yaş ve üstü her çocuk için uygun materyaller var. Ülkemizde genellikle okul öncesi ve ilkokul yaş grubuna yönelik uygulansa da yurt dışında ortaokul ve lise düzeyinde de bu metot tercih edilmektedir.

Montessori Eğitiminin Önemi Çocuğa Faydaları Neler?

Montessori eğitimi, çocukların zihinsel gelişimini hızlandırıyor ve kendine özgü becerilerini geliştirmelerini sağlıyor. Aynı şekilde ince motor, kaba motor becerilerinin gelişimini sağlıyor. Yetenekleri gelişen çocuklar, kendilerini daha iyi ifade ediyor, kendilerini (potansiyellerini) keşfediyor ve öz güvenleri yüksek oluyor. Aynı zamanda çocuklar, kendi kendini eğitebilme ve geliştirebilme becerileri kazanıyorlar. Zaten montessori etkinliklerinin özünde bu anlayış vardır. Daha birçok faydası olan bu yöntem, çocuğa önceden hazırlanmış çevre ve tanınan özgürlükler ile mümkündür.

Çocuğunuzun dikkatini, hafızasını, görsel-sözel-sayısal zeka gelişimini desteklemek için Çocuk Atölyeleri ile çocuğunuzun hem teknoloji kullanım isteğine faydalı bir çözüm üretir, hem de eğlenerek kendini geliştirmesini sağlayabilirsiniz.

Çocuk gelişim uzmanları, günümüz çocuklarına teknolojiyi tamamen yasaklamanın doğru olmadığını söylüyorlar. Yasaklamak yerine günlük belirli bir süre kullandırılmasını tavsiye ediyorlar. Çocuklarımızın Çocuk Atölyeleri ile hem öğrenmelerini hem eğlenmelerini sağlayabiliriz.

Montessori, çocuğun kendi kendine yetebilmesini sağlamaya çalışır.

Oyun Terapisi Nedir?

Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi, ihtiyaçları olan ve sorunlar yaşayabilen bireylerdir. Üstelik onların bu sorunları giderilmediğinde, bunları içselleştirilerek bütün hayatlarını etkileyebilirler. İletişim becerileri de yetişkinler gibi olmadığı için, çocuklarla iletişim kurmak için farklı yöntemler kullanılır. Bu yöntemlerden en kesin sonuç vereni ise oyun terapisidir.

Oyun Terapisi İçin Uygun Yaşlar Hangileridir?

Literatüre göre; 2 ve 12 yaş aralığındaki çocuklar oyun terapisi almak için uygundur. Bununla beraber; oyun terapisi doğrudan çocuklarla ilişkilendirilse de, pek çok terapist bu metodu çiftleri ve yetişkinleri tedavi ederken de kullanır. Aslında oyun terapötik bir araç olduğu için, oyun terapisinin de belirli bir yaş sınırı yoktur.

Oyun Terapisinin Faydaları Nelerdir?

Oyun terapisinin çoğu olayların çözümünde bariz kolaylıklar sağladığı bilinir. Oyun terapisinin faydaları sayısız olarak kabul edilse de, bu metodun sık kullanıldığı olaylar ve faydaları şunlardır;

* Oyun terapisi sayesinde çocuklar korkularını yenerler.

* İfade etmekte zorlandıkları duyguları daha rahat ifade ederler.

* Yaşadıkları sorunlarla mücadele etme becerileri gelişir.

* Oyun terapisinde, çocukların diğer çocuklarla ve yetişkinlerle olan ilişkilerinin sağlıklı olması sağlanır.

* Çocukların kendilerine olan güvenleri artar.

* Sorumluluk duyguları gelişir.

* Sınırlarının farkına varır ve bunları kendileri belirlerler.

Çocuk ve Ergenlerde Görülen Psikolojik Rahatsızlıklar

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Gelişiminde nörobiyolojik etmenlerin ön planda olduğu bir bozukluktur. Prefrontal kortekste norepinefrin ve dopamin nörotransmitterlerinin işlevlerinde aksamadan kaynaklandığı düşünülmektedir. Özellikle ilkokul döneminde derslere dikkatini verememe, aşırı hareketlilik, ders başarısızlığı, aile ve arkadaş ilişkilerinde bozulmalar şeklinde kendini gösterir.

Tedavi edilmeyen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ilerde davranım bozuklukları, depresyon, alkol ve madde kullanım bozuklukları gibi ek ruhsal bozukluklara yol açabilmektedir. Bozukluk metilfenidat ve atomoksetin etken maddeli ilaçlar ile etkin bir şekilde tedavi edilebilmektedir

Sosyal Kaygı Bozukluğu

Gelişiminde nörobiyolojik ve çevresel etmenlerin birlikte rol oynadıkları bir bozukluktur. Kişi yeni alıştığı ortamlarda, topluluğa karşı sunum yaparken, sosyal ortamlara dahil olma durumlarında sürekli olarak eleştirilme, beğenilmeme ve rezil olma şeklinde endişeler yaşamaktadır.

Çocuk bu endişeleri nedeniyle arkadaş edinmekte zorlanmakta, derslerde kendini gösterememekte ve bunlarla ilişkili olarak sosyal ve akademik alanda zorlanmaktadır. Zaman içinde kişinin benlik saygısı daha da bozulabilir, depresyon ve diğer kaygı bozuklukları duruma eşlik edebilir. Bozukluğun sağaltımı psikoterapi ve ilaç tedavisi ile yapılabilmektedir.

Ayrılma Kaygısı Bozukluğu

Çocuklarda ayrılma kaygısı bozukluğu, çocuğun gelişim dönemine uygunsuz şekilde bakım vereninden (sıklıkla anneden) ayrı kalmaya aşırı hassasiyet göstermesidir.  Ayrı kalma durumlarında çocukta ruhsal ve fiziksel belirtiler (çarpıntı, el titremesi, karın ağrısı vb.) ortaya çıkmaktadır. Bozukluk sıklıkla çocukların ilkokula başlamalarından sonra kendini göstermekte ve çocuk okula gitmeye direnç gösterebilmektedir. Gece yatağında ayrı yatamama, ebeveyn olmadan sosyalleşememe, yemek yeme, üstünü giyinme gibi otonomi davranışlarında yaşından daha küçük özellikler gösterme gibi özellikler tabloya eşlik edebilir.

Bozukluk çocuğun bireysel özellikleri kadar ailenin yetiştirme tutumlarından da kaynaklanabilmektedir. Özerkliklerine müsaade edilmeyen, aşırı korumacı tutumla yetiştirilen çocuklar, mizaçları da yatkınsa, bozukluk açısından risk altında olurlar. Çocuk okulundan ve arkadaş ortamından geri kalabilir. Tedavi programında bireysel psikoterapi ve aile danışmanlığı yer almaktadır. Ciddi durumlarda kaygı giderici ilaç tedavileri tedaviye eklenebilmektedir.

Obsesif Kompulsif Bozukluk

Zihne zorlayıcı şekilde giren düşünce, dürtü, görüntüler(obsesyon) ve buna eşlik eden gerginliği azaltıcı davranışlar (kompulsiyon) ile karakterizedir. Çocukluk döneminde, erişkinliğe benzer şekilde, en sık olarak kirlenme, bulaşma obsesyonları ve temizleme kompulsiyonları görülmektedir.

Bunun dışında simetri, zarar görme, emin olamama, dini içerikli ve cinsellik temalı obsesyonlar ve bunlara eşlik eden kompulsiyonlarda görülebilir. Genetik, kalıtımsal ve nörobiyolojik faktörler bozukluk gelişiminde önemlidir. Bilişsel davranışçı psikoterapi ve ilaç tedavisi sağaltımda fayda sağlar.

Depresyon

Çocukluk dönemi depresyonunun, çocuğun gelişim düzeyi dikkate alındığında erişkinlerden daha farklı belirtilerle kendini gösterebileceği anlaşılabilir. İlk olarak depresyon çocuklarda keyifsizlik ve hayattan zevk alamama belirtilerinden çok, “kolay öfkelenme” ile kendini gösterebilir. Buna ek olarak karın ağrısı, baş ağrısı gibi bedensel yakınmalar çocukluk depresyonun da karşımıza sık olarak çıkabilir.  Erişkin depresyonunda sıklıkla görülen psikomotor hareketlerde yavaşlama belirtisinin tam zıttı şekilde,  çocukluk depresyonuna aşırı aktivite ve ajitasyonun eşlik etmesi dikkat çekicidir.

Ergenlik döneminde depresyon kendine zarar verme düşünceleri, okuldan kaçma, alkol ve madde kullanımı, saldırganlık gibi risk içeren davranışlar, aile ve arkadaş ilişkilerinde ciddi bozulmalar ve okul başarısının düşmesi gibi sorunlara yol açabilir. Burada dikkat edilmesi gereken durum, ergenliğin doğal sürecinde de ruhsal dalgalanmalar, aile ve arkadaş ilişkilerinde sorunlar, öfke kontrol problemleri gibi depresyonu andıran belirtilerin görülebilecek olmasıdır.

Çocuk ve ergende depresyonun tedavisi çok boyutludur. Günümüzde antidepresan ilaçlar gerek etkinlikleri gerekse yan etki profillerinin düşük olması nedeni ile depresyon tedavisinde çocuk ve ergen yaş grubunda sıklıkla kullanılmaktadır. En sık olarak serotonin geri alım inhibitörleri tercih edilmektedir. Bununla birlikte bilişsel-davranışçı psikoterapi, psikodinamik yönelimli psikoterapi ve aile danışmanlığı depresyonun sağaltımında başarı ile uygulanmaktadır. 6 yaş altı çocuklarda depresyon tanısı konulursa oyun terapisi, resim terapisi ve aile danışmanlığı öncelikli olarak tercih edilir.

Tuvalet alışkanlığı problemleri (Enurezis, enkoprezis)

Enurezis 4-5 yaşlarından sonra alt ıslatma sorunun devam etmesi sorunudur. Organik nedenler dışlandıktan sonra bozukluğun gelişimsel-ruhsal faktörlerden kaynaklandığı düşünülür. Birincil enurezis alt ıslatmanın doğuştan itibaren devam ettiği durumlar için, ikincil enurezis ise çocuğun altının bir dönem kuru kaldığı ve sorunun tekrar başladığı durumlar için kullanılır.

Birincil enurezis sıklıkla gelişimsel faktörler ile ilişkiliyken, ikincil enurezis ise sıklıkla depresyon, kaygı, stresli yaşam olayları gibi ruhsal etmenlere bağlıdır. Enurezis tedavi edilmezse benlik saygısı düşüklüğü, depresyon, kaygı bozuklukları gibi sorunlara yol açabilir. Tedavide bilişsel davranışçı psikoterapi ve ilaçlar faydalıdır.

Otizm ve Yaygın Gelişimsel Bozukluklar

Yaygın gelişimsel bozukluklar bireyin sosyal gelişimini, iletişim becerilerini ciddi oranda etkileyen nörogelişimsel bozukluklardır. Çocukluk otizmi spektrumun en bilinen bozukluğudur. Farkedilme ve klinik başvuru sıklıkla 2-4 yaşları arasındadır. Sık belirtileri konuşmanın gecikmesi/yokluğu, beden dili ve mimikleri kullanamama, göz temasının kısıtlılığı, ismi çağırılınca yanıt vermeme, yaşıtları ile iletişim kuramama ve yaşına uygun senaryolu oyun ve taklit becerilerinin yokluğudur.

Çocuklar bu belirtileri gösterirse işitme testi ve tıbbi/nörolojik değerlendirmeden geçmelidir. Eğer organik bir patoloji durumu açıklamıyorsa ve çocuk ve ergen psikiyatrisi tarafından yaygın gelişimsel bozukluk tanısı konulursa çocuk vakit geçirmeden özel eğitime yönlendirilmelidir. Tanı klinik görüşme ve gözlem ile konulur. Saldırgan davranışlar görülürse sakinleştirici ilaç tedavileri kullanılmaktadır.

Konuşma Bozuklukları

Konuşma bozuklukları ifade edici dil bozukluğu, fonolojik bozukluk, alıcı dil bozukluğu ve kekemeliği içerir.  İfade edici dil bozukluğu çocuğun gelişim düzeyine göre kelime ve cümle kurma becerisinin geri olmasıdır. Fonolojik bozukluk sesleri düzgün çıkaramama, kekemelik ise konuşmanın akıcılığında bozulmadır. Alıcı dil bozukluğu konuşulanların anlaşılmasında sorun olması durumudur, ağırdır ama nadir gözükür.

Tanı öncesi işitme testi, fiziksel muayene ve gelişim testleri yapılmalıdır. Konuşma bozuklukları çocuğun sosyal ve akademik becerisini veya ruhsal iyilik halini etkiliyorsa dil ve konuşma terapistine gönderilir. Genellikle konuşma terapistine yönlendirme 3.5-4 yaşlarından sonra olmaktadır.  Kreş, çocuğu sosyal ortamlara sokma, televizyon, bilgisayar vb. teknolojik aletlerden uzak tutma küçük çocuklarda konuşma becerisini ilerletebilmektedir.

Dikkatli  olunması gereken konu otizm ve bilişsel gelişim geriliğini atlanmamasıdır, çünkü bu bozukluklarında bazen ilk göze çarpan belirtisi konuşmada gecikmedir, ayırıcı tanı dikkatli yapılmalıdır.

Öğrenme Güçlükleri

Çocuğun yaşı ve aldığı eğitim ve zeka düzeyi  ile açıklanamayan okuma, yazma ve matematik beceri noksanlığıdır. Sıklıkla okuma bozukluğu şeklinde gözükür. Frontotemporal bölge sorunları gibi nörolojik etyolojiler öğrenme bozukluğu gelişiminde ön plandadır.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanıya eşlik edebilir. İlk başvuru genellikle ilkokul 1. Sınıf sonu veya 2. Sınıf başlarında okumada gecikme ve ilerleyememe şeklindedir. WISC-R zeka testi, okul-öğretmen bilgileri tanıya yardımcıdır ama kesin tanı klinik görüşme ile konulur. Tedavide özel eğitim alınması önerilir.

Yeme Bozuklukları

Anoreksiya Nervoza ve Blumiya Nervoza sıklıkla rastlanan yeme bozukluklarındandır. Anoreksiya Nervoza kişinin yaş ve boyuna göre beklenen vücut ağırlığının ciddi oranda altında bir kiloya sahip olmasına rağmen, aşırı şişmanlama korkusu ile karakterize bir bozukluktur. Kişi yeme miktarını kısıtlayabilir, aşırı egzersiz, kusma veya ilaç kullanımı gibi kilo almayı engelleyici davranışlar geliştirebilir. Genelde ergenlikte veya genç erişkinlikte başlar ve kadınlarda erkeklere oranla daha sık gözükür. Ağır durumlarda hastaneye yatış ve dahili konsultasyonlar gerekebilir. Bozukluğun tedavisinde psikoterapi ön plandadır, psikiyatrik ilaçlar tedavide psikoterapiye ek olarak kullanılabilir.

Blumiya Nervoza kontrolün kaybedildiği, dürtüsel yeme atakları ve sonrasında yaşanan pişmanlık ve telafi edici davranışlar ile karakterize bir yeme bozukluğudur. Telafi edici davranışlar arasında kusma, aşırı egzersiz vb. yer alabilir. Aşırı zayıflık görülmez. Dürtüsel kişilik özellikleri ve riskli davranışlar tabloya eşlik edebilir. Bozukluğun iyileştirmesinde psikoterapi faydalı olabilmektedir.

Destekli İstihdam Kariyer ve İş Koçluğu Programı

       Destekli İstihdam İş ve Kariyer Koçluğu özel gereksinimli bireylerin bağımsız yaşam ve iş hayatına girme sürecine yönelik koçluk yapan, beceri, yetenek ve iletişimsel kriterlerine uygun eğitimler ile bağımsız yaşam programı hazırlayan profesyonel destek programıdır.

       Programının temeli ve iş koçluğu eğitimleri AIPD – İtalya Down Sendromu Derneği ve İrlanda Kare Organizasyonundan 2012 yılında Down Türkiye tarafından alınmış ve uygulanmaya başlanmıştır. 2021 yılında Kahramanmaraş Down Sendromu Derneği ile birlikte İş ve Kariyer Programı çerçevesinde genişletilerek okulumuzda uygulanmaya başlatılmıştır.

     Destekli İstihdam Kariyer İş ve Birey Eğitimleri

Genel anlamı ile  iş ve kariyer eğitimi, bireyin çalışma yaşamı boyunca herhangi bir iş alanında bağımsız ilerleyebilmesi, deneyim ve beceri kazanması için verilen eğitimlerdir.

Eğitimlerimiz;

  • Günlük Yaşam Eğitimleri
  • Zaman Kavramı Eğitimi
  • Ulaşım Eğitimi
  • İletişim Eğitimi
  • Planlama Eğitimi
  • Grup Çalışması Eğitimleri
  • Para Yönetimi

Eğitimleri ile bağımsız yaşam ve iş hayatına hazırlıyoruz.    

AİLE EĞİTİMİ

Özel gereksinimli çocuğunuzun bağımsız çalışan bir birey olmasını istemez misiniz?

Özel gereksinimli çocuklarınız büyüyüp birer yetişkin olduklarında bir işte çalışıp kendi hayatlarının komutasına kendileri geçsinler ve bir işte çalışıp olabildiğince bağımsız yaşam sürsünler.

İşte biz bunu hedefliyoruz. Çünkü;

  • Bu şekilde kendine inanan, özgüvenli, becerikli, mutlu ve bağımsız sosyal yetişkinler olacaklar.
  • Onlar yaşamın içinde her alanda etkin oldukça toplumsal ön yargılar ve bariyerler kalkacak.

Ve sizler de çocuklarınız için daha az gelecek endişesi taşıyacaksınız.

Bu amaca ulaşmak için çocuklarınızın bağımsız yaşam ve iş hayatında desteklenmesinin önemini de biliyoruz.

 İşte bu amaç doğrultusunda hazırlanan ‘Destekli İstihdam İş ve Kariyer Koçluğu Programı’ özel gereksinimli bireylerin destekli istihdam modeli ile iş hayatına katılımını ve bağımsız yaşamda sürekliliğini sağlıyor.

Siz de bu programa dâhil olarak özel gereksinimli çocuklarınızın para kazanan, bağımsız yaşama dâhil olduğu ve katma değer yarattığı için mutlu olan birer yetişkine dönüşmesini destekleyebilirsiniz.

Program sürecine katılmak isteyen ailelerimizden beklediğimiz aşağıdaki ön koşulları kabul etmeleridir:

  • Program sürecinin temelinde ilk olarak iletişim yatmaktadır. Program süresince iş koçlarının süreci sağlıklı takip edebilmeleri adına sizlere yaptıkları yönlendirmelere uyum sağlamanız gerekmektedir.
  • Çocuklarınızın birer yetişkin olduğunu kabul etmeli ve onlara iş hayatına girme süreçlerinde destek olmalısınız.
  • İş koçlarımızın vermiş olduğu eğitimlerde yönlendirme ve uyarıları dikkate almalısınız.

AİLE EĞİTİMİ

Özel gereksinimli çocuğunuzun bağımsız çalışan bir birey olmasını istemez misiniz?

Özel gereksinimli çocuklarınız büyüyüp birer yetişkin olduklarında bir işte çalışıp kendi hayatlarının komutasına kendileri geçsinler ve bir işte çalışıp olabildiğince bağımsız yaşam sürsünler.

İşte biz bunu hedefliyoruz. Çünkü;

  • Bu şekilde kendine inanan, özgüvenli, becerikli, mutlu ve bağımsız sosyal yetişkinler olacaklar.
  • Onlar yaşamın içinde her alanda etkin oldukça toplumsal ön yargılar ve bariyerler kalkacak.

Ve sizler de çocuklarınız için daha az gelecek endişesi taşıyacaksınız.

Bu amaca ulaşmak için çocuklarınızın bağımsız yaşam ve iş hayatında desteklenmesinin önemini de biliyoruz.

 İşte bu amaç doğrultusunda hazırlanan ‘Destekli İstihdam İş ve Kariyer Koçluğu Programı’ özel gereksinimli bireylerin destekli istihdam modeli ile iş hayatına katılımını ve bağımsız yaşamda sürekliliğini sağlıyor.

Siz de bu programa dâhil olarak özel gereksinimli çocuklarınızın para kazanan, bağımsız yaşama dâhil olduğu ve katma değer yarattığı için mutlu olan birer yetişkine dönüşmesini destekleyebilirsiniz.

Program sürecine katılmak isteyen ailelerimizden beklediğimiz aşağıdaki ön koşulları kabul etmeleridir:

  • Program sürecinin temelinde ilk olarak iletişim yatmaktadır. Program süresince iş koçlarının süreci sağlıklı takip edebilmeleri adına sizlere yaptıkları yönlendirmelere uyum sağlamanız gerekmektedir.
  • Çocuklarınızın birer yetişkin olduğunu kabul etmeli ve onlara iş hayatına girme süreçlerinde destek olmalısınız.
  • İş koçlarımızın vermiş olduğu eğitimlerde yönlendirme ve uyarıları dikkate almalısınız.

FİRMA DESTEK EĞİTİMİ

İş yerinize fark katan özel gereksinimli birey ile çalışmak ister misiniz?

     Aklınıza gelen, Nasıl çalışabiliriz? Yapabilir mi? Uyum sağlar mı? gibi soruları, iş koçlarımızın firmanıza verdiği personel farkındalık eğitimi ve kısa ipuçları ile cevaplayabiliriz.

     Destekli istihdam iş ve kariyer koçları sayesinde özel gereksinimli bireyler genel kanının aksine sadece sıradan işlerde değil çeşitli pek çok işte kendi beceri ve kapasitesine göre performans sergileyip, kurum bağlılığı yüksek çalışanlar olarak firmanızda yer alabilirler.

     Firma Eğitim İçeriğimiz: Program çerçevesinde özel gereksinimli birey, firmanıza gerekli beceri ve yeteneklerine uygun şekilde iş koçlarımız tarafından aday havuzundan seçilerek yerleştirilecektir.

Yerleşme tamamlandığında özel gereksinimli birey ve firmanın ihtiyaç duyduğu ölçüde en az 2 hafta, en fazla 2 ay olacak şekilde iş koçunun firma içinde özel gereksinimli bireye etkin eğitimleri devam edecektir. Uyum ve alışma süreci boyunca gerekli eğitimler ile hem firmada ki personellere, hem de bireye sosyal uyum sürecinin olumlu tamamlanmasına destek sağlayacaktır.

     İş koçları süreçte işverene ve özel gereksinimli bireye ihtiyaç duyduğu desteği vermektedir. Yani kısacası herkesin süreçten maksimum fayda sağlamasını garanti altına alan bu programın yaygınlaşması, sizler tarafından sahiplenilmesi hem firmanızın sosyal marka değerini yükseltecek hem de toplumun gelişimine katkı sağlayacaktır. Firmanıza farklı bir bakış açısına sahip, üretken, verimli ve disiplinli bir personel almayı düşünüyorsanız sizleri bu başarıya ortak olmaya çağırıyoruz.

cinsel

CİNSEL TERAPİ

  1. CİNSEL TERAPİNEDİR?

Cinsel terapi; bireylerin cinsellik alanında duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümünü, cinsel ve ruh sağlıklarının geliştirilmesi ve korunmasını amaçlayan tekniklerin genel adıdır. Cinsel işlev bozukluklarından dolayı bozulan ruhsal dengeyi sağlamak, yeniden cinsel eğitim vermek, düşünce ve duygu alışverişi kurmak, çiftlerin veya bireylerin kendilerini tanımalarını sağlamak, cinsel çatışmaları çözümlemek, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri azaltmak, çiftler arasındaki ilişkileri iyileştirip olgunlaştırmak için kullanılan tüm teknik ve yöntemlere cinsel terapi diyebiliriz.

  • PSİKOTERAPİ NEDİR?

Psikoterapi danışana telkin, ikna, davranışı ve kişiliği değiştirme yolları ile yardım ve iyileştirme demektir. Psikoterapi yapan kişilere “terapist” denilir. Psikoterapi alan kişiye “danışan” denilir. Cinsel terapi programı, cinsellik alanında kendini geliştirmiş, eğitim almış ve vaka tecrübesi olan sağlık profesyonelleri tarafından uygulanabilir. Cinsel terapide öncelikle cinsel işlev bozukluklarının kişinin iç dünyasındaki bir çatışmadan mı kaynaklandığı, yoksa kişiler arasındaki bir çatışmanın etkisiyle mi oluştuğu araştırılır. Çünkü cinsel işlev bozuklukları sosyokültürel baskılar, cinsellikle ilgili bilgi eksikliği, önemli bir psikiyatrik hastalığın bir sonucu, çarpıtılmış ve olumsuz düşüncelerimiz veya basit bir stres durumundan kaynaklanabilir.

** Kurumumuzda aşağıdaki alanlarda danışmanlık verilmektedir;

  • Cinsel Terapi Hakkında Bilinmeyenler ?
  • Cinsel Terapide Temel Sorunlar ?
  • Ailede Cinselliğin Konuşulması
  • Çocuklarda Cinsel Eğitim ve Cinsel Gelişim
  • Ergenlik Çağı ve Cinsel Yaşam
  • Çocukluk Yaşantıları ve Aile Ortamı
  • Eşler Arasındaki Uyumsuzluk ve İletişim Sorunlar
  • Cinsel İşlev Bozukluklarında Danışmanlık Hizmetler
  • Kadın Sağlığı
  • Üreme Sağlığı
  • Cinsel Sağlık

YAŞAM KOÇLUĞU

Yaşam koçu, kişinin hedeflerini belirlemesine ve bu hedeflere ulaşmak için uygulanabilir bir plan geliştirmesine yardımcı olan bir kişidir. Bir yaşam koçu, tüm potansiyelinizi en üst düzeye çıkarmanıza ve istediğiniz sonuçlara ulaşmanıza yardımcı olmak için profesyonel olarak eğitilmiş bir kişidir.

Yaşam koçluğu süreci, şu anda neler olup bittiğini inceleyerek, engellerinizin veya zorluklarınızın neler olabileceğini keşfederek ve yapılacak eylemleri seçerek, kişinin hayatındaki başarılara, genel şartlara ve geçişlere yöneliktir.

Kişinin yaşamını, en yüksek potansiyele ulaştırmayı hedefleyen kişidir. Yaşam koçluğuuyguladığı yöntemler ile kişinin hayatını planlamasını sağlar ve hayatındaki düzensizlikleri giderir.

*Yaşam koçluğu nedir sorusunun bir diğer cevabı ise hayatı optimum olacak şekilde planlamaktır diyebiliriz.

            Sahip olduğumuz en değerli iki kavram, sağlık ve zamandır. Aslında bu iki kavramı israf ettiğimizi söyleyebiliriz. Çoğu insan hayatını planlamada başarısızdır. Hayalindeki ve kafasındaki birçok işi de yapamaz.Bunun temel nedeni iyi planlama yapamamasıdır. *Günümüzün modern insanının en büyük sorunlarından birisinin bu olduğunu söyleyebiliriz.

Sürekli olarak erteleme hastalığına sahibiz. Yapacaklarımız kafamızda net! Ancak nerden başlayacağımızı ve nasıl yapacağımızı hiç bilmiyoruz. Sürekli karşımıza yeni engeller çıkıyor ve isteklerimizi sürekli olarak ertelemek zorunda kalıyoruz.

İşte yaşam koçluğu, tüm bu karmaşaları gideren ve kişinin isteklerini nasıl yapacağını öğreten bir meslektir.

*Özellikle iş dünyasındaki sorunları çözmek için ideal bir alandır. Düşünün ki devleti idare eden yöneticilerin bile birçok danışmanı var. İşte yaşam koçları da kişilerin en iyi danışmanlarıdır.

*İmparatorluk ve padişahlık dönemlerinde bile danışmanlar vardı. Önemli işlerde vezir denilen yöneticilere danışılıyordu. Üstelik birçok konuda onların bilgisine başvuruluyordu.

Yaşam koçları da, hizmet sundukları kişilere danışmanlık yaparlar. Onların iş yaşamında ne yapmaları gerektiğini ve ne zaman yapmaları gerektiğini planlarlar.

Planlama yaparken koçların dikkat ettiği birçok konu vardır. Kişinin kariyerindeki geldiği durum, geçmişteki kariyer aşamaları gibi konular vardır.

Ayrıca kişisel özellikleri ve yetenekleri belirlerler. Tüm bu bilgileri bir araya getirerek bir yol haritası oluştururlar. Kişinin de harfiyen bu yol haritasına uyması gerekir.

Kurumumuzda Yaşam Koçluğu alanında aşağıdaki danışmanlık hizmetleri verilmektedir;

  • Yönetici Koçluğu
  • Öğrenci Koçluğu
  • Online Koçluk
  • Kariyer Koçluğu
  • Evlilik Koçluğu
  • Bireysel Koçluk

AİLE DANIŞMANLIĞI

Aile Nedir?

Aile, ortak bir fiziksel ortamı ve duygusal paylaşımı paylaşan kişilerin, temel bağlar üzerinden bir araya geldiği kurumsal yapılardır. Ancak çoğu zaman bu tanımından daha çok niteliği içeriğinde barındıran aile kavramı, temel olarak sağlıklı bireyler meydana gelmesini sağlayan en önemli etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan aile, bireyden başlayarak, insanlığın ve ulusların gelişmesinde oldukça önemli bir yere sahiptir diyebilmekteyiz.

Aile kavramı, değişim gösteren toplum yapısı ve yaşam standartlarına rağmen belli başlı temel fonksiyonlarını korumaktadır. Ailenin temel fonksiyonlarını şu şekilde sıralayabilmekteyiz:

  • Aile üyelerinin temel insani duygular tarafından beslenmesi ve doyurulması (sevgi, şefkat vs.)
  • Aile kurumu, aile üyelerinin birbirini dinlediği, desteklediği, yakınlık duyduğu ve birbirine güven verdiği terapötik bir ortam oluşturmaktadır.
  • Çocuk doğurma, büyütme ve sosyalleştirme açısından, temel oluşumların gerçekleştiği ilişkileri meydana getirmektedir.
  • Çocukların yaşama, birer eş ya da ebeveyn gibi çeşitli roller bakımından hazırlanmasını sağlamakta, temel insani rollerin bireyler tarafından öğrenilmesini sağlamaktadır.

Aile kavramının belirtilen bu temel fonksiyonları ve tanımları, bütün aile tipleri bakımından geçerlidir. Bu bakımdan aile kavramını yeniden tanımlayacak olursak, birbirine biyolojik ve psikolojik olarak bağlı nitelikte; duygusal ve ekonomik bağlara sahip, birbirlerini aynı ev ortamının bir üyesi olarak kabul eden kişiler olarak tanımlanabilmektedir.

Aile Danışmanlığı Nedir?

Aile danışmanlığı, aileyi oluşturan bireylerin, aile kurumunda bulunan problemleri birlikte çözmeye çalışmaları üzerine kurulu bir psikolojik danışmanlık hizmetidir.

Aile danışmanlığının bireysel terapilerden en önemli farkı ise, bireyin tek başına ele alınıp değerlendirilmesi yerine, ailenin tümüne, bir bütün olarak yaklaşılmasıdır.

Aile Danışmanlığının Önemi

Aile içerisinde çeşitli sebeplerle meydana gelen sorunlar ya da üyelerin yaşadığı problemler, bireylerde huzursuzluklara sebep olabilmektedir. Aile bireylerinde meydana gelen huzursuzluklar, üyelerin birbiriyle olan ilişkilerinde zayıflama meydana gelmesine, iletişim yollarının tıkanmasına ve sorunların üst üste gelmesiyle, bireylerin kopmalar (boşanma, şiddet vs.) ya da uzaklaşmalar (evden uzaklaşma, aldatma vs.) yaşamasına sebep olabilmektedir.

Aile danışmanlığı, meydana gelen problemlerin ve iletişim sıkıntılarının çözülmesi açısından, yapıcı ve onarıcı nitelikte etkileşimler gerçekleştirerek, toplumsal düzenin devamlılığını sağlamaktadır. Aile danışmanlığıyla, sağlıklı aile yapıları sağlanarak, nitelikli bireyler yetişmesi sağlanmaktadır.

Kurumumuzda Aile Danışmanlığı alanında aşağıdaki danışmanlık hizmetleri verilmektedir;

  • Aile Çatışmaları
  • İlişkisel temel ihtiyaçlar
  • Çiftlerin iletişim problemleri
  • Ailede Sorun Çözme yolları
  • Aldatma ve Aldatılma (Sadakatsizlik)
  • Boşanma Süreci ve Çocuk
  • Boşanma ve Boşanma Sonrası Psikolojik Destek
  • Çiftlerde Uzlaşma Problemi
  • Duygusal eksiklik
  • Evliliğe Hazırlık
  • Evlilik Öncesi ve Sonrası Çift Danışmanlığı
  • Evlilikte İletişim Sorunları
  • İş – Özel Hayat Arasındaki

AİLE VE ÇİFT TERAPİSİ

Aile ve Çift Terapisi Nedir?

Aile ve çift terapisi; değişim ve gelişimi sağlamak adına, aileler ve çiftler arasındaki yakın ilişkinin çalışıldığı, psikoterapinin bir dalıdır.

Bireylerin diğer insanlarla kurdukları ilişkiler, ruh sağlıkları ve duygusal doyumları açısından çok önemlidir. Özellikler ebeveyn, eş ve çocuklar gibi kişilerle kurulan yakın ilişkilerde, bu rol daha belirgin bir hal alır. Bu yakın ilişkilerden birisi olan evlilik ilişkisinde, eşler zaman zaman çatışmalar, zorlu ve sıkıntılı dönemler yaşayabilirler.

Aile ve çift terapisinde amaç, aile içinde ve çiftler arasında yaşanan zorlu ve sıkıntılı süreçlerin ele alınarak çatışmaların çözülebilmesi ve tüm aile üyelerinin sağlıklı yönde değişiminin ve gelişiminin sağlanmasıdır. Hem aile içi ilişkileri düzenlenmesi hem de diğer insanlar ve durumlar ile ilişkilerin düzenlenmesi hedeflenmektedir.

Çalışma Alanlarımız;

  • Çiftler arası güvensizlik
  • Evlilik Korkusu
  • Önceden Yaşanılmış ilişkisel Travmalar
  • İletişimsizlik
  • Çiftler Arası Öfke Problemleri
  • Boşanma Süreçleri
  • Duygusal İhtiyaçlar
  • Cinsel Sorunlar
  • Evlilik Öncesi Hazırlıklar
WhatsApp Image 2022-04-19 at 11.31.00

Özel eğitimde görsel sanatların yeri.

Çeşitli nedenlerle, bireysel özellikleri ve eğitim yeterlilikleri açısından akranlarından beklenilen düzeyden anlamlı farklılık gösteren birey, özel eğitim gerektiren bireydir. Özel eğitim; bu bireylerin eğitim ve sosyal gereksinmelerini karşılamak için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri ile onların bireysel yeterliliklerine dayalı, gelişim özelliklerine uygun ortamlarda sürdürülen eğitimdir (MEB, 2002).

Tüm eğitim alanları gibi sanat eğitimi de zihinsel engelli bireylerin eğitiminde yer almaktadır. Yirminci yüzyılın başından bu yana sanat eğitimi kavramı, kavramsal ve genel anlamda, sanatların tüm alanlarını ve biçimlerini içine alan, okul içi ve okul dışı yaratıcı sanatsal eğitimi tanımlamaktadır. Dar anlamda ise okullarda sınıflardaki ve ilgili bölümlerdeki bu alana ilişkin olarak verilen dersleri tanımlar (San, 2003). Sanat eğitimi; kişinin duygu, düşünce ve izlenimlerini anlatabilmek, yetenek ve yaratıcılığını estetik bir seviyeye ulaştırmak amacıyla yapılan eğitim faaliyetlerinin tümüdür (Yolcu, 2005). Plastik sanatlar eğitimi kişinin görsel yolla algılamayı öğrenmesi, yaratıcılığının gelişmesi, kendini ifade edip mesleğe yönelmesinde önemli rol oynamaktadır (Erbay, 2000: 18).

Resim, psiko-pedagojik açıdan çocuğu bize tanıtmaya yarayan bir ölçüt olduğu gibi, onun zeka, kişilik, yakın çevre özellikleriyle iç dünyasını yansıtmaya yarayan bir ifade aracı olarak da büyük önem taşır (Yavuzer, 2012: 12). Çocukların sanatsal faaliyetlerindeki değişim, zihinsel ve bedensel gelişimlerine paralel bir seyir izlemektedir. Her çocuk ilk resim eylemine karalama ile başlar. Bazı çocukta uzun sürer bu, bazısında ise kısa sürede biçimli veya anlamlı çizgilere dönüşür (Kehnemuyi, 1995:22). Karalama olarak adlandırılan çizimler, el-göz-beyin koordinasyonunun ve psiko-motor becerilerin gelişimi ile farklı bir sürece girmektedir.

     Özel gereksinimi olan bireyler için hazırlanmış olan Görsel sanat eğitim planlarındaki temel amaç bir ürün ortaya koymak değildir. Çalışma sürecinde engelli bireyin katılımı, çalışma süreci, yaptığı işten aldığı haz ve mutluluk duyguları, ortaya çıkan üründen daha önemlidir. Engelli bireyler için görsel sanatlar eğitiminde amaç; görsel sanatlar eseri/çalışması oluşturmaktan öte bireyin bireysel gelişimine katkı sağlamaktır.

GÖRSEL SANATLAR HANGİ BİLİŞSEL VE SOSYAL BECERİLERİ DESTERKLER?

Müzik, resim ve çizim, tiyatro ve dans gibi sanatlar, çocukların gelişim sürecinde önem taşıyan etkinlikler içerir; örneğin dikkatini yoğunlaştırma, motive olma, duygularını yönetme ve diğerlerini anlama gibi. O halde, bu tip sanatsal etkinliklerin çocuklarda bilişsel ve sosyal/duygusal becerileri geliştirip geliştirmediğini sormak gerekir. Sanat eğitimi birçok yerde yarıda kesilse de, sonuç olarak çocuklar sanatsal faaliyetlere katılmaktan hoşlanıyor.         

Müzikten resime, dramadan tasarıma sanatın çeşitli dalları çocuklar için tüm duyularını kullanarak keşifler yaptıkları, hem de kendilerini doğal olarak, içlerinden geldiği gibi ifade edebildikleri zevkli uğraşlardır. Sanat etkinlikleri ile küçük yaşlardan itibaren tanışan çocuklar ise kendilerini daha iyi tanıyor, neleri sevip neleri sevmediklerine dair ipuçları ediniyor, etraflarında gördüklerini ve deneyimlerini sanat etkinlikleri ile ifade ederken planlama, seçim yapma, deneme, düzeltme, başladığı işe devam edip bitirme gibi bilişsel yetilerini geliştiriyor, hayal güçlerini harekete geçiriyorlar.

Resim5

Dil ve Konuşma Terapisi Nedir?

İletişim, bireyler arasındaki bilgi ve düşünce paylaşımıdır. Canlıların varlıklarını sürdürebilmeleri için iletişimde bulunmaları gerekir. İletişim, “bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci” olarak tanımlanabilir.

İletişimi gerçekleştirebilmek için insana özgü olan dil ve konuşma yetisini kullanırız. Bu yüzden dil ve konuşmanın herhangi bir nedenle kesintiye uğraması insan yaşantısını olumsuz yönde önemli ölçüde etkiler. Konuşma düzeneğinde bilinen herhangi bir organik, yapısal zedelenme ya da işlevsizlik sonucu dili ses kanalı ile iletme yeteneği sorunları konuşma; anlamı örgütleme, ifade etme yeteneği ve iletişimsel amaçlara uygun kullanma sorunları ise dil sorunları olarak ele alınmaktadır.

Dil ve Konuşma Terapisti Kimdir?

Dil ve Konuşma Terapisti; iletişim, dil, konuşma, ses ve yutma süreçlerinin gelişimi ve bozukluklarının önlenmesini, tanılanmasını, değerlendirilmesini, rehabilitasyonunu ve alanında bilimsel araştırmalar yürüten; sağlıklı, hasta veya engelli bireylerin yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen sağlık meslek mensubudur.

Hangi alanlarda çalışır?

Çeşitli nedenlerden dolayı oluşan iletişim bozukluklarının önlenmesi, tanılanma sürecinde rol alır. Terapi sürecini planlama ve uygulama, sonuçların ve programın ailelere ya da ilgili meslek grubuna danışmanlık hizmeti sağlar.

Otizm spektrum bozukluğu, ses bozuklukları, yutma bozuklukları, beslenme bozuklukları, dil bozuklukları, afazi, gecikmiş konuşma, motor konuşma bozuklukları olan apraksi ve dizartri, konuşmanın akıcılığını bozan kekemelik ve hızlı bozuk konuşma, konuşma sesi bozuklukları, dudak damak yarığı gibi problemlere dayalı dil ve konuşma problemleri, işitme engeline bağlı dil ve konuşma bozuklukları, alternatif ve destekleyici iletişim sistemlerinin planlanması alanlarında çalışır.

Dil ve konuşma terapistlerinin birlikte çalıştığı uzmanlar; Hekimler, Ergoterapistler, Psikologlar, Özel Eğitim Öğretmenleri, Okul Öncesi Öğretmenleri, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Öğretmenleri, Odyologlar, Sosyal Çalışmacılar, Çocuk Gelişimciler, Hemşireler, Şan Eğitmenleri, Radyoloji Teknikerleri, Ortodontistlerdir.

Hangi durumlarda dil ve konuşma terapisine ihtiyaç duyulur?

Dil ve konuşma terapisti dil, konuşma, ses, yutma ve iletişim bozukluklarına sahip her yaştan birey ile çalışmaktadır. Bireyin yaşının gerekliliklerini yerine getirememesi dil ve konuşma terapisine başvurulması için yeterli bir sebeptir. Örneğin

  • Kalıtsal ya da daha sonradan edinilmiş bir durum sebebiyle dil ve konuşma becerilerinde yaşıtlarının gerisinde ise destekler.
  • Dudak ve damak yarıklarına bağlı gelişen beslenme problemlerinde danışmanlık, dudak damak onarımının yapılmasını ardından artikülasyon problemlerinin düzeltilmesinde rol alır
  • 2 yaşını doldurmuş ama hala anlamlı sözcük üretemiyorsa,
  • 3 yaşında basit cümle (anne gel, baba al gibi) kuramıyorsa,
  • 5-6 yaşlardan sonra bazı sesleri doğru üretemiyorsa (k yerine t demesi, r yerine l demesi gibi) ve başkaları anlamakta güçlük çekiyorsa,
  • Konuşması akıcı değilse (ses hece ya da sözcükleri uzatıyor ya da tekrarlıyorsa)
  • Erken çocukluk döneminde yaşadığı işitme kaybına bağlı dil ve konuşma becerileri gecikme gösteriyorsa
  • Beyindeki hasara bağlı oluşan dil ve konuşma problemleri ve yutma bozukluklarının rehabilitasyonunda görev alır.

Gelişimsel dil

Artikülasyon terapisi

Dudak damak yarıkları