Özel Eğitim Merkezlerinde psikolojik destek sandalyenin bir ayağı kadar önemlidir. Özel durumu olan çocukların yaşamdaki yerlerini alabilmeleri için belli dengeleri yakalamak zorundayız. Davranış sorunları ya da zeka geriliği olan çocukların psikolojik destek almaları davranışsal gelişimlerinde olduğu kadar duygusal ihtiyaçlarının giderilmesinde de çok önemlidir.
Psikologlar sadece çocuklarla değil aileleriyle de görüşerek, yaşadıkları sorunlarla ilgili de destek vermektedir. Aynı şekilde özel durumu olan çocuğun varsa kardeşiyle görüşebilir. Engelli kardeşi olan çocuklar, sorumluluklarının getirdiği yüklerle baş etmekte zorlanabilmekte ve ilerleyen zamanlarda sorun yaşayabilmektedir.



Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Hizmetlerinde Aile Eğitiminin Önemi
Özel eğitim gereken bireylerde kalıcı davranış değişikliklerinin oluşturulabilmesinde sadece kurumların çabasının yeterli olmayacağını artık herkes bilmektedir. Bununla birlikte engelli birey ile yaşamanın, bu duruma uyum sağlamanın ve alışmanın çeşitli zorlukları bulunduğu unutulmamalıdır. Tüm bu nedenlerle özel eğitime gereksinimi olan çocuğa sahip ana ve babaların bir araya getirilerek onların etkileşimlerini güçlendirmek ve ebeveynlikle ilgili bilgilerini desteklemek amacıyla kurumlarla işbirliği içerisinde olmaları ve kurumlardaki aile eğitim programlarına katılımlarının sağlanması son derece önem taşımaktadır (13).
- Her şeyden önce, erken eğitimde ailenin oynadığı rolün önemi ortadadır. Çocuk eğitime ne kadar erken yaşta başlarsa, eğitimden faydalanma imkanı da o kadar çok artar. Ayrıca özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanan çocukların da zamanının büyük bir çoğunluğunun ailede geçmesi nedeniyle, kurumlarda verilen eğitimin ailede devamının sağlanmasının gerekliliği ailelerce bilinmelidir.
- Çocuğa sahip bir ailenin en önemli görevi dünyaya getirdiği çocuğu en iyi şekilde yetiştirmek olduğuna göre, aile çocuk yetiştirme konusunda ne kadar bilgili olursa çocuğunu yetiştirebilmek için yapabilecek çok şeylerinin olduğunun da o kadar farkında olur.
- Çocuklarına nasıl davranacağını bilmeyen bir anne baba, farkında olmadan ortadan kalkmasını istediği bir davranışın oluşum sıklığının yüzde 70 artmasına ve yerleşmesine neden olabilir. Hatta birçok aile yapmış olduğu davranışlarla çoğu zaman çocuğuna zarar verebilmektedir. Bu davranışlar genellikle bilinçsizce yapılmış davranışlardır. Bu nedenle ailelerde farkındalık alanının artırılmasında aile eğitimleri anahtar rolünü üstlenmektedir. Kurumda verilen özel eğitim ve rehabilitasyon programlarının evde uygun bir şekilde devam ettirilmesi ancak ve ancak kurum – aile işbirliğinin sağlanması ile mümkün olabilir.
- Özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinin kesintiye uğramadan devamlı bir şekilde verilmesi bu bireyler için ne kadar gerekli ise aile eğitimlerinin sürekliliği de o kadar gereklidir. Bu nedenle özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerini sunan kurumlar, eğitime ailelerin aktif katılımlarının sağlanmasında gerekli olan tüm önlemleri almak zorundadırlar.
- Özel eğitime gereksinimi olan çocuklara verilecek eğitimin etkili ve başarılı olması, ev ve okul gibi farklı iki ortamdaki yaklaşım ve davranışların tutarlı olmasıyla yakından ilgilidir. Okulda uygulanan eğitim ilke ve yöntemlerinin ev yaşantısıyla bağdaştırılması, eğitimcinin ana ve babadan; ana babanın da eğitimciden yararlanması şeklinde kurulacak iş birliği, çocuğun eğitiminin yalnız okulda değil, evinde ve diğer sosyal çevrelerinde de süreklilik kazanmasına yardımcı olacaktır.
- Aile eğitim programları; özel eğitim öğretmeni, fizyoterapist, çocuk gelişimi ve eğitimi öğretmeni, okul öncesi eğitim öğretmeni, sosyal hizmet uzmanı, konuşma terapisti, psikolog, psikolojik danışman, özel eğitim sınıf öğretmeni, aile ve evlilik terapisti, psikiyatrist, nörolog, fizik tedavi uzmanı, eğitim odyoluğu gibi meslek elemanlarından oluşan ekip tarafından verilmelidir. Bunun yanısıra gerektiğinde doktor ve hemşire gibi sağlık elemanlarının, üniversitelerden akademisyenlerin desteği ve görüşü de mutlaka alınmalıdır.
- Aile eğitimlerini veren kişilerin; donanımlı ve tecrübeli olması eğitimlerin verimliliğini artırır. Yeterli donanıma ve tecrübeye sahip olmayan kişiler tarafından verilen aile eğitimleri bir takım riskleri de beraberinde taşır. Örneğin; aile yanlış bilgilendirildiğinde yanlış davranışlara yönelebilir. Bu durum da aileye yarar yerine zarar verir.
Sonuç olarak, özel eğitime gereksinimi olan çocukların eğitimine ailelerin katılımını sağlayabilmek için, aile eğitim programı uygulamaları önem taşımaktadır. Bu nedenle, aile eğitim programları, ailelerle birlikte saptanarak belli aralıklarla her yıl yeniden geliştirilerek uygulanmalıdır
Montessori Nedir?
Montessori, çocuğun bireysel becerileri ve ilgi alanlarına uygun olacak şekilde, her çocuğun farklı öğrenme hızına sahip olduğunu kabul eden, özgür eğitim bilimidir. İsmini ise yöntemin geliştiricisi olan İtalya’nın ilk kadın doktoru, Pedagog Maria Montessori’den almaktadır.
Bu eğitim metodunun en önemli özelliği, çocuğun kendi kendine yetebilmesi ve kendi kişiliğinin oluşumu üzerine planlanmasıdır. Bunu sağlamak için iyi bir gözlem yapılmalı ve doğru materyaller seçilmelidir.



Montessori Materyalleri ve Etkinlikleri Nelerdir?
Bilinçli anne-baba ve eğitmenler, sürekli alternatif montessori etkinlikleri, montessori oyuncakları ve montessori materyalleri araştırıyorlar. Bu konuda o kadar çok alternatif var ki her gün yeni bir etkinlik, yeni bir oyuncak veya yeni bir materyal keşfetmek mümkün. Üstelik 3 yaş, 4 yaş, 5 yaş… 10 yaş ve üstü her çocuk için uygun materyaller var. Ülkemizde genellikle okul öncesi ve ilkokul yaş grubuna yönelik uygulansa da yurt dışında ortaokul ve lise düzeyinde de bu metot tercih edilmektedir.
Montessori Eğitiminin Önemi Çocuğa Faydaları Neler?
Montessori eğitimi, çocukların zihinsel gelişimini hızlandırıyor ve kendine özgü becerilerini geliştirmelerini sağlıyor. Aynı şekilde ince motor, kaba motor becerilerinin gelişimini sağlıyor. Yetenekleri gelişen çocuklar, kendilerini daha iyi ifade ediyor, kendilerini (potansiyellerini) keşfediyor ve öz güvenleri yüksek oluyor. Aynı zamanda çocuklar, kendi kendini eğitebilme ve geliştirebilme becerileri kazanıyorlar. Zaten montessori etkinliklerinin özünde bu anlayış vardır. Daha birçok faydası olan bu yöntem, çocuğa önceden hazırlanmış çevre ve tanınan özgürlükler ile mümkündür.
Çocuğunuzun dikkatini, hafızasını, görsel-sözel-sayısal zeka gelişimini desteklemek için Çocuk Atölyeleri ile çocuğunuzun hem teknoloji kullanım isteğine faydalı bir çözüm üretir, hem de eğlenerek kendini geliştirmesini sağlayabilirsiniz.
Çocuk gelişim uzmanları, günümüz çocuklarına teknolojiyi tamamen yasaklamanın doğru olmadığını söylüyorlar. Yasaklamak yerine günlük belirli bir süre kullandırılmasını tavsiye ediyorlar. Çocuklarımızın Çocuk Atölyeleri ile hem öğrenmelerini hem eğlenmelerini sağlayabiliriz.
Montessori, çocuğun kendi kendine yetebilmesini sağlamaya çalışır.
Oyun Terapisi Nedir?
Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi, ihtiyaçları olan ve sorunlar yaşayabilen bireylerdir. Üstelik onların bu sorunları giderilmediğinde, bunları içselleştirilerek bütün hayatlarını etkileyebilirler. İletişim becerileri de yetişkinler gibi olmadığı için, çocuklarla iletişim kurmak için farklı yöntemler kullanılır. Bu yöntemlerden en kesin sonuç vereni ise oyun terapisidir.


Oyun Terapisi İçin Uygun Yaşlar Hangileridir?
Literatüre göre; 2 ve 12 yaş aralığındaki çocuklar oyun terapisi almak için uygundur. Bununla beraber; oyun terapisi doğrudan çocuklarla ilişkilendirilse de, pek çok terapist bu metodu çiftleri ve yetişkinleri tedavi ederken de kullanır. Aslında oyun terapötik bir araç olduğu için, oyun terapisinin de belirli bir yaş sınırı yoktur.
Oyun Terapisinin Faydaları Nelerdir?
Oyun terapisinin çoğu olayların çözümünde bariz kolaylıklar sağladığı bilinir. Oyun terapisinin faydaları sayısız olarak kabul edilse de, bu metodun sık kullanıldığı olaylar ve faydaları şunlardır;
* Oyun terapisi sayesinde çocuklar korkularını yenerler.
* İfade etmekte zorlandıkları duyguları daha rahat ifade ederler.
* Yaşadıkları sorunlarla mücadele etme becerileri gelişir.
* Oyun terapisinde, çocukların diğer çocuklarla ve yetişkinlerle olan ilişkilerinin sağlıklı olması sağlanır.
* Çocukların kendilerine olan güvenleri artar.
* Sorumluluk duyguları gelişir.
* Sınırlarının farkına varır ve bunları kendileri belirlerler.
Çocuk ve Ergenlerde Görülen Psikolojik Rahatsızlıklar
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
Gelişiminde nörobiyolojik etmenlerin ön planda olduğu bir bozukluktur. Prefrontal kortekste norepinefrin ve dopamin nörotransmitterlerinin işlevlerinde aksamadan kaynaklandığı düşünülmektedir. Özellikle ilkokul döneminde derslere dikkatini verememe, aşırı hareketlilik, ders başarısızlığı, aile ve arkadaş ilişkilerinde bozulmalar şeklinde kendini gösterir.
Tedavi edilmeyen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ilerde davranım bozuklukları, depresyon, alkol ve madde kullanım bozuklukları gibi ek ruhsal bozukluklara yol açabilmektedir. Bozukluk metilfenidat ve atomoksetin etken maddeli ilaçlar ile etkin bir şekilde tedavi edilebilmektedir
Sosyal Kaygı Bozukluğu
Gelişiminde nörobiyolojik ve çevresel etmenlerin birlikte rol oynadıkları bir bozukluktur. Kişi yeni alıştığı ortamlarda, topluluğa karşı sunum yaparken, sosyal ortamlara dahil olma durumlarında sürekli olarak eleştirilme, beğenilmeme ve rezil olma şeklinde endişeler yaşamaktadır.
Çocuk bu endişeleri nedeniyle arkadaş edinmekte zorlanmakta, derslerde kendini gösterememekte ve bunlarla ilişkili olarak sosyal ve akademik alanda zorlanmaktadır. Zaman içinde kişinin benlik saygısı daha da bozulabilir, depresyon ve diğer kaygı bozuklukları duruma eşlik edebilir. Bozukluğun sağaltımı psikoterapi ve ilaç tedavisi ile yapılabilmektedir.
Ayrılma Kaygısı Bozukluğu
Çocuklarda ayrılma kaygısı bozukluğu, çocuğun gelişim dönemine uygunsuz şekilde bakım vereninden (sıklıkla anneden) ayrı kalmaya aşırı hassasiyet göstermesidir. Ayrı kalma durumlarında çocukta ruhsal ve fiziksel belirtiler (çarpıntı, el titremesi, karın ağrısı vb.) ortaya çıkmaktadır. Bozukluk sıklıkla çocukların ilkokula başlamalarından sonra kendini göstermekte ve çocuk okula gitmeye direnç gösterebilmektedir. Gece yatağında ayrı yatamama, ebeveyn olmadan sosyalleşememe, yemek yeme, üstünü giyinme gibi otonomi davranışlarında yaşından daha küçük özellikler gösterme gibi özellikler tabloya eşlik edebilir.
Bozukluk çocuğun bireysel özellikleri kadar ailenin yetiştirme tutumlarından da kaynaklanabilmektedir. Özerkliklerine müsaade edilmeyen, aşırı korumacı tutumla yetiştirilen çocuklar, mizaçları da yatkınsa, bozukluk açısından risk altında olurlar. Çocuk okulundan ve arkadaş ortamından geri kalabilir. Tedavi programında bireysel psikoterapi ve aile danışmanlığı yer almaktadır. Ciddi durumlarda kaygı giderici ilaç tedavileri tedaviye eklenebilmektedir.
Obsesif Kompulsif Bozukluk
Zihne zorlayıcı şekilde giren düşünce, dürtü, görüntüler(obsesyon) ve buna eşlik eden gerginliği azaltıcı davranışlar (kompulsiyon) ile karakterizedir. Çocukluk döneminde, erişkinliğe benzer şekilde, en sık olarak kirlenme, bulaşma obsesyonları ve temizleme kompulsiyonları görülmektedir.
Bunun dışında simetri, zarar görme, emin olamama, dini içerikli ve cinsellik temalı obsesyonlar ve bunlara eşlik eden kompulsiyonlarda görülebilir. Genetik, kalıtımsal ve nörobiyolojik faktörler bozukluk gelişiminde önemlidir. Bilişsel davranışçı psikoterapi ve ilaç tedavisi sağaltımda fayda sağlar.
Depresyon
Çocukluk dönemi depresyonunun, çocuğun gelişim düzeyi dikkate alındığında erişkinlerden daha farklı belirtilerle kendini gösterebileceği anlaşılabilir. İlk olarak depresyon çocuklarda keyifsizlik ve hayattan zevk alamama belirtilerinden çok, “kolay öfkelenme” ile kendini gösterebilir. Buna ek olarak karın ağrısı, baş ağrısı gibi bedensel yakınmalar çocukluk depresyonun da karşımıza sık olarak çıkabilir. Erişkin depresyonunda sıklıkla görülen psikomotor hareketlerde yavaşlama belirtisinin tam zıttı şekilde, çocukluk depresyonuna aşırı aktivite ve ajitasyonun eşlik etmesi dikkat çekicidir.
Ergenlik döneminde depresyon kendine zarar verme düşünceleri, okuldan kaçma, alkol ve madde kullanımı, saldırganlık gibi risk içeren davranışlar, aile ve arkadaş ilişkilerinde ciddi bozulmalar ve okul başarısının düşmesi gibi sorunlara yol açabilir. Burada dikkat edilmesi gereken durum, ergenliğin doğal sürecinde de ruhsal dalgalanmalar, aile ve arkadaş ilişkilerinde sorunlar, öfke kontrol problemleri gibi depresyonu andıran belirtilerin görülebilecek olmasıdır.
Çocuk ve ergende depresyonun tedavisi çok boyutludur. Günümüzde antidepresan ilaçlar gerek etkinlikleri gerekse yan etki profillerinin düşük olması nedeni ile depresyon tedavisinde çocuk ve ergen yaş grubunda sıklıkla kullanılmaktadır. En sık olarak serotonin geri alım inhibitörleri tercih edilmektedir. Bununla birlikte bilişsel-davranışçı psikoterapi, psikodinamik yönelimli psikoterapi ve aile danışmanlığı depresyonun sağaltımında başarı ile uygulanmaktadır. 6 yaş altı çocuklarda depresyon tanısı konulursa oyun terapisi, resim terapisi ve aile danışmanlığı öncelikli olarak tercih edilir.
Tuvalet alışkanlığı problemleri (Enurezis, enkoprezis)
Enurezis 4-5 yaşlarından sonra alt ıslatma sorunun devam etmesi sorunudur. Organik nedenler dışlandıktan sonra bozukluğun gelişimsel-ruhsal faktörlerden kaynaklandığı düşünülür. Birincil enurezis alt ıslatmanın doğuştan itibaren devam ettiği durumlar için, ikincil enurezis ise çocuğun altının bir dönem kuru kaldığı ve sorunun tekrar başladığı durumlar için kullanılır.
Birincil enurezis sıklıkla gelişimsel faktörler ile ilişkiliyken, ikincil enurezis ise sıklıkla depresyon, kaygı, stresli yaşam olayları gibi ruhsal etmenlere bağlıdır. Enurezis tedavi edilmezse benlik saygısı düşüklüğü, depresyon, kaygı bozuklukları gibi sorunlara yol açabilir. Tedavide bilişsel davranışçı psikoterapi ve ilaçlar faydalıdır.
Otizm ve Yaygın Gelişimsel Bozukluklar
Yaygın gelişimsel bozukluklar bireyin sosyal gelişimini, iletişim becerilerini ciddi oranda etkileyen nörogelişimsel bozukluklardır. Çocukluk otizmi spektrumun en bilinen bozukluğudur. Farkedilme ve klinik başvuru sıklıkla 2-4 yaşları arasındadır. Sık belirtileri konuşmanın gecikmesi/yokluğu, beden dili ve mimikleri kullanamama, göz temasının kısıtlılığı, ismi çağırılınca yanıt vermeme, yaşıtları ile iletişim kuramama ve yaşına uygun senaryolu oyun ve taklit becerilerinin yokluğudur.
Çocuklar bu belirtileri gösterirse işitme testi ve tıbbi/nörolojik değerlendirmeden geçmelidir. Eğer organik bir patoloji durumu açıklamıyorsa ve çocuk ve ergen psikiyatrisi tarafından yaygın gelişimsel bozukluk tanısı konulursa çocuk vakit geçirmeden özel eğitime yönlendirilmelidir. Tanı klinik görüşme ve gözlem ile konulur. Saldırgan davranışlar görülürse sakinleştirici ilaç tedavileri kullanılmaktadır.
Konuşma Bozuklukları
Konuşma bozuklukları ifade edici dil bozukluğu, fonolojik bozukluk, alıcı dil bozukluğu ve kekemeliği içerir. İfade edici dil bozukluğu çocuğun gelişim düzeyine göre kelime ve cümle kurma becerisinin geri olmasıdır. Fonolojik bozukluk sesleri düzgün çıkaramama, kekemelik ise konuşmanın akıcılığında bozulmadır. Alıcı dil bozukluğu konuşulanların anlaşılmasında sorun olması durumudur, ağırdır ama nadir gözükür.
Tanı öncesi işitme testi, fiziksel muayene ve gelişim testleri yapılmalıdır. Konuşma bozuklukları çocuğun sosyal ve akademik becerisini veya ruhsal iyilik halini etkiliyorsa dil ve konuşma terapistine gönderilir. Genellikle konuşma terapistine yönlendirme 3.5-4 yaşlarından sonra olmaktadır. Kreş, çocuğu sosyal ortamlara sokma, televizyon, bilgisayar vb. teknolojik aletlerden uzak tutma küçük çocuklarda konuşma becerisini ilerletebilmektedir.
Dikkatli olunması gereken konu otizm ve bilişsel gelişim geriliğini atlanmamasıdır, çünkü bu bozukluklarında bazen ilk göze çarpan belirtisi konuşmada gecikmedir, ayırıcı tanı dikkatli yapılmalıdır.
Öğrenme Güçlükleri
Çocuğun yaşı ve aldığı eğitim ve zeka düzeyi ile açıklanamayan okuma, yazma ve matematik beceri noksanlığıdır. Sıklıkla okuma bozukluğu şeklinde gözükür. Frontotemporal bölge sorunları gibi nörolojik etyolojiler öğrenme bozukluğu gelişiminde ön plandadır.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanıya eşlik edebilir. İlk başvuru genellikle ilkokul 1. Sınıf sonu veya 2. Sınıf başlarında okumada gecikme ve ilerleyememe şeklindedir. WISC-R zeka testi, okul-öğretmen bilgileri tanıya yardımcıdır ama kesin tanı klinik görüşme ile konulur. Tedavide özel eğitim alınması önerilir.
Yeme Bozuklukları
Anoreksiya Nervoza ve Blumiya Nervoza sıklıkla rastlanan yeme bozukluklarındandır. Anoreksiya Nervoza kişinin yaş ve boyuna göre beklenen vücut ağırlığının ciddi oranda altında bir kiloya sahip olmasına rağmen, aşırı şişmanlama korkusu ile karakterize bir bozukluktur. Kişi yeme miktarını kısıtlayabilir, aşırı egzersiz, kusma veya ilaç kullanımı gibi kilo almayı engelleyici davranışlar geliştirebilir. Genelde ergenlikte veya genç erişkinlikte başlar ve kadınlarda erkeklere oranla daha sık gözükür. Ağır durumlarda hastaneye yatış ve dahili konsultasyonlar gerekebilir. Bozukluğun tedavisinde psikoterapi ön plandadır, psikiyatrik ilaçlar tedavide psikoterapiye ek olarak kullanılabilir.
Blumiya Nervoza kontrolün kaybedildiği, dürtüsel yeme atakları ve sonrasında yaşanan pişmanlık ve telafi edici davranışlar ile karakterize bir yeme bozukluğudur. Telafi edici davranışlar arasında kusma, aşırı egzersiz vb. yer alabilir. Aşırı zayıflık görülmez. Dürtüsel kişilik özellikleri ve riskli davranışlar tabloya eşlik edebilir. Bozukluğun iyileştirmesinde psikoterapi faydalı olabilmektedir.
Leave A Comment